Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
- In times of abundance, remember the times of famine.
Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
- It helps us in times of difficulty.
O, öğle yemeğinde zamanında olmak için babasına söz verdi.
- She promised her father to be in time for lunch.
Trafik sıkışıklığına yakalanmazsak, sanırım onu zamanında yapacağız.
- I think we'll make it in time if we don't get stuck in a traffic jam.
O ve ben vaktinde geldik.
- She arrived on time. I arrived in time.
Bu sabah okula vaktinde gidemedim.
- I wasn't in time for school this morning.
Toplantıya zamanında yetişmek için acele edelim.
- Let's hurry to be in time for the meeting.
Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- He hurried so as to be in time for the train.
Sorunu büyümeden halletmeyi zaman içerisinde öğreneceksiniz.
- You'll learn in time that a stitch in time saves nine.
Evden biraz daha erken çıksaydın, zamanında olurdun.
- If you had left home a little earlier you would have been in time.
Erken kalk ve zamanında ol.
- Get up early, and you'll be in time.
You've got here in time for tea — I was just making some.
In time, it got easier to deal with her death.
If I don't leave now, I won't get to work in time.
... time for Q&A. The one thing I want to say as a caveat to this: I've given this talk ...
... REIHAN SALAM: We have time for one concise question. ...