Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
- They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
Ona karşı duygularımız karışık.
- Our feelings towards him are mixed.
Tom Mary ile ilgilenmediğini söyledi fakat o her zaman onun bulunduğu odanın tarafına doğru bakıyor gibi görünüyordu.
- Tom said he wasn't interested in Mary, but he seemed to always be looking towards the side of the room where she was.
O,ona karşı sevgisini kaybettiği için değil onu sevdiği için saçını kestirdi.
- She got her hair cut because she likes it not because she had lost her love towards it.
Biz hepimiz kendi aramızda ve hayvanlara karşı eşitlik için çabalamalıyız.
- We should all strive for equality amongst ourselves and towards animals.
Tom ve arkadaşları sahile doğru gitti.
- Tom and his friends headed towards the beach.
Nihayet akşama doğru yağmur durdu.
- It finally stopped raining towards evening.
Thus as he spake, lo far away they spyde / A varlet running towards hastily .