Doğrusu, seni burada görmek büyük bir sürpriz.
- In fact, it's a great surprise to see you here.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Ondan çok hoşlanmıyorum, ben aslında ondan nefret ediyorum,
- I don't like him much, in fact I hate him.
Gerçekten ondan hoşlanmıyorum, aslında, ondan nefret ediyorum.
- I don't really like him, in fact, I hate him.
Burada bir görsel yanılsama var. Küpe baktığını düşünüyorsun ama gerçekte ekrana bakıyorsun.
- Here's an optical illusion: you think you are looking at a cube, but in fact you are looking at the screen.
Çocukken, Mary özellikle palyaçolar ve maymunlardan nefret ediyordu. Bu güne gelince, gerçekten, bu ,bir parça bile değişmedi.
- As a child, Mary particularly hated clowns and apes. To this day, in fact, that has not changed one bit.
Gerçekten, o kiliseye gitmedi.
- In fact, he didn't go to the church.
People think tomatoes are vegetables, but, in fact, they are fruits.
... interesting new form factors and awesome new features. In fact, an example is this device ...
... And that's because of the fact that it is the newspaper which ...