Her neyse, daha fazla zamanını almayacağım.
- Anyway, I won't take up any more of your time.
Her neyse, ben sizin meşgul olmak zorunda olduğunuzu biliyorum, bu yüzden gideyim.
- Anyway, I know you must be busy, so let me go.
Her neyse, ben sizin meşgul olmak zorunda olduğunuzu biliyorum, bu yüzden gideyim.
- Anyway, I know you must be busy, so let me go.
Her neyse, bu zor konuyu gündeme getirebildiğin için memnunum.
- Anyway, I'm glad you were able to broach this difficult subject.
Nasıl olsa çok aç değildim.
- I wasn't very hungry anyway.
“Yabancı bir dil öğrenmek istemez misin?” — “Boş versene. Bugünlerde nasıl olsa herkes İngilizce konuşuyor!”
- Wouldn't you like to learn a foreign language? — Who cares? These days, everyone speaks English anyway!
Yağmur yağıyor ama herhangi bir şekilde gideceğiz.
- It's raining, but we'll go anyway.
Tom'u herhangi bir şekilde asla dinlemem.
- I never listen to Tom anyway.
Tom iyi hissediyordu, ama her halükarda çalışmaya gitti.
- Tom didn't feel well, but he went to work anyway.
Her halükarda çok geç.
- It's too late anyway.
Zaten böyle bir şey asla yapmadım.
- I never did like it anyway.
Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
- Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
Neden her durumda burada olmak zorundayım?
- Why do I have to be here anyway?
Ne olursa olsun gitmek istemedim.
- I didn't want to go anyway.
Hayırlısı diyelim yine de.
- Let's hope for the best anyway.
Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti.
- We objected, but she went out anyway.
How can I ever get there in time.
He that sleeps in the day-time, or is in suspense, fear, anyway troubled in mind, or goes to bed upon a full stomach, may never hope for quiet rest in the night .
it behoves them to remove all objects, causes, companies, occasions, as may anyways molest him .
... children in any way. ...
... is there any way we can balance here with you there ...