Zamanla anlayacaksın.
- In time, you will understand.
Bir yenilik zamanla yok olur.
- A novelty wears off in time.
Trafik sıkışıklığına yakalanmazsak, sanırım onu zamanında yapacağız.
- I think we'll make it in time if we don't get stuck in a traffic jam.
Bir trafik sıkışıklığı yakalanmazsak, sanırım zamanında orada olacağız.
- I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
O ve ben vaktinde geldik.
- She arrived on time. I arrived in time.
Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.
- I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time.
Trene zamanında yetişmek için elinden geleni yaptı.
- He did his best to be in time for the train.
Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- He hurried so as to be in time for the train.
Sorunu büyümeden halletmeyi zaman içerisinde öğreneceksiniz.
- You'll learn in time that a stitch in time saves nine.
Evden biraz daha erken çıksaydın, zamanında olurdun.
- If you had left home a little earlier you would have been in time.
Erken kalk ve zamanında ol.
- Get up early, and you'll be in time.
You've got here in time for tea — I was just making some.
In time, it got easier to deal with her death.
If I don't leave now, I won't get to work in time.
... ELON MUSK: You're going to have a hard time getting a USB cable ...
... runtime time. ...