Bu hep söylediğim şey.
- Das ist das, was ich immer sage.
Futbol basit bir oyundur.22 Adam bir topun peşinden 90 dakika boyunca koşar ve sonunda hep Almanların kazandığı bir oyundur.
- Fußball ist ein einfaches Spiel. 22 Männer jagen 90 Minuten einem Ball nach und am Ende gewinnen immer die Deutschen.
whenever.
Çok fazla aksiyon içermeyen filmlerde hep sıkılırım.
- I'm always bored with films that have little action.
O hep soluk görünüyor.
- She always looks pale.
Evren yıldızlarla doluysa, neden onların hepsinden gelen ışık tüm gökyüzünü sürekli parlatmıyor?
- If the universe is full of stars, why doesn't the light from all of them add up to make the whole sky bright all the time?
Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
- The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is always honest.
Her zaman şarkı söylüyorsun.
- You're always singing.
Daima doğruyu söyledim.
- I've always told the truth.
Daima sözlüğünü el altında bulundur.
- Always have your dictionary close at hand.
İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
- On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
O, her zaman sessizdi.
- He was silent all the time.
John sürekli hatalar yapıyordu.
- John was making mistakes all the time.
Sürekli burnumu temizlemek zorundayım.
- I have to blow my nose all the time.
He left Africa forever.
- Er verließ Afrika für immer.
I want to live forever.
- Ich will für immer leben.
We tend to use more and more electric appliances in the home.
- Wir haben die Neigung, im Haushalt immer mehr Elektrogeräte zu verwenden.
More and more Russian soldiers lost hope.
- Immer mehr russische Soldaten verloren die Hoffnung.
I've warned you over and over again not to do it.
- Ich habe euch immer wieder gewarnt, es nicht zu tun.
He read the article over and over again.
- Er las den Artikel immer wieder.