ilgilenme

listen to the pronunciation of ilgilenme
Türkçe - İngilizce
dealing with

He is good at dealing with children. - Çocuklarla ilgilenmede iyidir.

Tom is tired of dealing with Mary. - Tom Mary ile ilgilenmekten bıktı.

attention

Tom soon realized that no one was paying any attention to him. - Tom kısa sürede hiç kimsenin onunla ilgilenmediğini fark etti.

The policeman paid no attention to him. - Polis onunla ilgilenmedi.

interesting
regarding
care

I don't care for flowers very much. - Çiçeklerle fazla ilgilenmem.

Tom said he didn't care about Mary's past even though he really did. - Tom gerçekten ilgilenmiş olsa bile Mary'nin geçmişiyle ilgilenmediğini söyledi.

attendance
being interested
connection
paying attention

I stopped paying attention to Tom. - Tom'la ilgilenmekten vazgeçtim.

ilgilenmek
{f} deal

Ahmet is not going to deal with this situation/problem - Ahmet bu durumla/sorunla ilgilenmeyecek.

You're going to have to deal with that. - Onunla ilgilenmek zorunda kalacaksın.

I've dealt with this store for years. - Yıllardır bu mağaza ile ilgilenmekteyim.

ilgilenmek
take care of

I've been hired to take care of the problem. - Beni sorunla ilgilenmek için tuttular.

You're going to have to take care of this by yourself. - Bununla tek başına ilgilenmek zorunda kalacaksın.

ilgilenmek
be interested
ilgilenme işi veya biçimi
or form of care work
ilgilenmek
{f} care

You're going to have to take care of this by yourself. - Bununla tek başına ilgilenmek zorunda kalacaksın.

Someone has to take care of Tom. - Biri Tom'la ilgilenmek zorunda.

ilgilenmek
look after
ilgilenmek
(Politika, Siyaset) deal with

Tom doesn't want to deal with this problem now. - Tom şu anda bu sorunla ilgilenmek istemiyor.

I've been trained to deal with this kind of problem. - Bu tür sorunla ilgilenmek için eğitildim.

ilgilenmek
{f} do
ilgilen
{f} concerned

They are concerned with the project also. - Onlar da proje ile ilgileniyorlar.

This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking. - Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.

ilgilen
{f} concern

The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily. - Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.

To tell the truth, this matter does not concern it at all. - Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

ilgilenmek
mind
ilgilenmek
tend
ilgilenmek
be interested in
ilgilenmek
interest

He is very much interested in Japanese history. - Japon tarihi ile çok fazla ilgilenmektedir.

He's interested in many things. - O, birçok şeyle ilgilenmektedir.

ilgilenmek
concern

This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking. - Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.

ilgilenmek
enter
ilgilenmek
cate
ilgilenmek
(deyim) have an eye on
ilgilenmek
take action
ilgilenmek
take up
ilgilenmek
pay attention
ilgilenmek
dabble with
ilgilenmek
care about
ilgilenmek
take in hand
ilgilenmek
go in for
ilgilenmek
plug
ilgilenmek
take someone in hand
ilgilenmek
care for
ilgilenmek
interested

He's interested in many things. - O, birçok şeyle ilgilenmektedir.

He is very much interested in Japanese history. - Japon tarihi ile çok fazla ilgilenmektedir.

ilgilenmek
bear on
ilgilenmek
concern about
ilgilenmek
attend to
ilgilenmek
attend
ilgilenmek
(Dilbilim) give heed
ilgilen
dabble in
ilgilen
dabble at
ilgilen
bear on
ilgilen
start on
ilgilen
{f} concerning

The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily. - Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.

ilgilen
{f} interesting

He goes in for whatever he finds interesting at the moment. - O, şu anda ilginç bulduğu her şeyle ilgilenir.

A lot of folks find cars interesting, but I'm not interested in them at all. - Bir sürü insan arabaları ilginç buluyor fakat ben onların hiç biriyle ilgilenmiyorum.

ilgilen
dabble with
ilgilen
concern about
ilgilenmek
go into
ilgilenmek
attend on
ilgilenmek
nurse
ilgilenmek
get

I want to get involved with business strategy. - Ben iş stratejisi ile ilgilenmek istiyorum.

ilgilenmek
plug in
ilgilenmek
see to
ilgilenmek
to enjoy doing (something), get pleasure out of
ilgilenmek
to be interested
ilgilenmek
faddle
dünya işleriye ilgilenme
secularism
ilgilenmek
to take an interest in, concern oneself with
ilgilenmek
nibble
ilgilenmek
be hot for
ilgilenmek
weigh in
ilgilenmek
pay attention to
ilgilenmek
concern oneself
ilgilenmek
to be interested in, be curious about, be attracted to
ilgilenmek
to be interested (in); to pay attention, to mind; to look after, to take care of; to see to, to see about, to attend to
ilgilenmek
be into
ilgilenmek
see after
ilgilenmek
see about
Türkçe - Türkçe
İlgilenmek işi
ilgilenmek
Birine karşı yakınlık duymak veya göstermek, alâkalanmak
ilgilenmek
Bir konu üzerinde çalışmak, uğraşmak, bir şeyi çekici bulmak: "Okulda ilgilendiği tek ders İngilizceydi."- N. Cumalı
ilgilenmek
Bir konu üzerinde çalışmak, uğraşmak, bir şeyi çekici bulmak
ilgilenmek
Birine karşı yakınlık duymak veya göstermek, alakalanmak: "Tarlaları gezdim, okuluma gittim, çocukları tanıdım, köylülerle ilgilendim."- H. E. Adıvar
ilgilenmek
Bir şeye karşı merak duymak
İlgilenmek
alakalanmak
İlgilenmek
alakadar olmak
İlgilenmek
bakmak
ilgilenme