ileriye

listen to the pronunciation of ileriye
Türkçe - İngilizce
forward

Move forward one step. - Bir adım ileriye ilerle.

Tom took a step forward. - Tom ileriye doğru bir adım attı.

along with
ahead

They moved ahead slowly. - Onlar yavaşca ileriye doğru hareket etti.

forwards

Why is it easier to park the car backwards than forwards? - Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?

Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards. - Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.

farther

He was too tired to walk any farther. - Daha ileriye gidemeyecek kadar çok yorgundu.

onwards
to the future
along
forward, ahead
onward
on
{f} advance
up
ileri
advanced

He is taking an advanced course in Esperanto. - O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.

I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston. - O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.

ileri
{s} forward

I dared not go forward. - İleri gitmeye cesaret edemedim.

The men began to march forward. - Adamlar ileri doğru yürümeye başladılar.

ileriye doğru
forward

Why is it easier to park the car backwards than forwards? - Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?

Tom took a few steps forward. - Tom ileriye doğru birkaç adım attı.

ileriye almak
advance
ileriye doğru
forwardly
ileriye doğru
frontward
ileriye doğru
on
ileriye doğru eğilmek
(Dilbilim) lean forward
ileriye doğru hareket
course
ileriye doğru sürmek
propel
ileriye gitme
advance
ileriye gitme
progress
ileriye gitmek
(Havacılık) go further
ileriye yanaşma
coil up
ileriye yönelik
prospective
ileriye yönelik
frontward
ileriye yönelik
rewarding
ileriye git
(Bilgisayar) go forward
ileriye ait olan
(Tıp) anterograde
ileriye atmak
overshoot
ileriye bakan
forward looking
ileriye bakmak
look ahead
ileriye doğru
forwards

Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards. - Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.

Why is it easier to park the car backwards than forwards? - Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?

ileriye doğru akma
forward motion
ileriye doğru atılıvermek
plunge forward
ileriye doğru destek etkileri
(Ticaret) feedforward control
ileriye doğru giden
onward
ileriye doğru meyil
(Havacılık) forward tilt
ileriye doğru zincirleme
(Pisikoloji, Ruhbilim) forward chaining
ileriye dönmek
(Bilgisayar) switch forward
ileriye dönük
(Pisikoloji, Ruhbilim) anterograde
ileriye dönük
forward looking
ileriye dönük
prudential
ileriye dönük amnezi
(Pisikoloji, Ruhbilim) anterograde amnesia
ileriye dönük beklentiler
forward-looking expectations
ileriye dönük belirleme
fix in advance
ileriye dönük bellek
(Pisikoloji, Ruhbilim) anterograde memory
ileriye dönük planlar
(Politika, Siyaset) forward plannings
ileriye dönük umutlar
forward-looking expectations
ileriye etkili engelleme
(Pisikoloji, Ruhbilim) proactive inhibition
ileriye etkili kolaylaştırma
(Pisikoloji, Ruhbilim) proactive facilitation
ileriye giden
forward moving
ileriye gitme
forwardness
ileriye gitmek
go too far
ileriye götürmek
take forward
ileriye itmek
propel
ileriye koymak
set forward
ileriye oku
(Bilgisayar) read-ahead
ileriye okuma/sn
(Bilgisayar) read aheads/sec
ileriye oluk
(Bilgisayar,Teknik) forward channel
ileriye sürme
propulsion
ileriye tepe gerilimi
(Elektrik, Elektronik,Teknik) peak forward voltage
ileriye transfer fonksiyonu
(Elektrik, Elektronik,Teknik) forward transfer function
ileriye yönelik
forward

This is a big step forward. - Bu, ileriye yönelik büyük bir adımdır.

ileriye yönelik
forwards
ileriye yönelik olarak
rewardingly
ileriye yönelik olarak
anticipatorily
ileriye yürüyen dalga
(Elektrik, Elektronik,Teknik) forward wave
ileri
ahead

We saw another ship far ahead. - İleride başka bir gemi gördük.

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

ileri
advanced; beyond the elementary stage; ahead of others
ileri
{s} high
ileri
sophisticate
ileri
future

He wants to be a policeman in the future. - İleride polis olmak istiyor.

I want to become a TV announcer in the future. - İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.

ileri
on
ileri
the future part
ileri
way out
ileri
next

Nobody knows what will happen next. - İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.

ileri
(Bilgisayar) advance

Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women. - Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.

We advanced the date of the meeting. - Buluşma tarihini ileri aldık.

ileri
forward part
ileri
pro-
ileri
along with
ileri
(Bilgisayar) forward to
ileri
further

I can't walk any further. - Ben daha ileri yürüyemem.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

ileri
beyond
ileri
onwards
ileri
forth

A man I didn't know was walking back and forth in front of my house. - Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.

Tom is pacing back and forth. - Tom ileri geri adımlıyor.

ileriye doğru
onwards
ileriye doğru
{f} onward
ileriye dönük
looking forward
barış sürecini ileriye götürmek
(Hukuk) take the peace process forward
daha da ileriye götürmek
take something (much) further
en ileriye
farthest
fazla ileriye giden
forward
ileri
the future, the time yet to come; the time which lies just ahead: İlerimiz kış. Winter is just around the corner. İleriyi hiç düşünmedin mi? Haven't you ever thought about the future?
ileri
higher
ileri
front part, forward part; future, the future part, the part to come; forward; advanced; (saat) fast; forward, forth, ahead
ileri
(Askeriye) advance, forward, situated near the front: ileri komuta yeri advance command post
ileri
the front, the area or part which lies to the front: Trenin ilerisini göremiyoruz. We can't see the front section of the train
ileri
the next part (of a road, a course, a job): İlerimizde deniz vardı. In front of us lay the sea. Yolun ilerisi çok virajlı. The next part of the road is full of curves. Bu işin ilerisi pek kolay olmaz. The next part of this job won't be very easy
ileri
ahead of, before, (something) which precedes: Tacimah bizden ileri sınıflardan birindeydi. Tacimah was in one of the classes ahead of us
ileri
forward, forwards, to the front; out in front; onward, onwards
ileri
fast (clock, watch, etc.): Saatim iki dakika ileri. My watch is two minutes fast
ileri
onward
ileri
forrader
ileri
advanced , forward
ileri
forwards

Why is it easier to park the car backwards than forwards? - Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?

His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards. - Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.

ileri
along
ileri
sophisticated
ileri
advanced (age, years): Hoşkadem oldukça ileri bir yaşta aşka düştü. Hoşkadem fell in love at a rather advanced age
ileri
(saat) fast
ileri
Forward!/Onward!
ileri
progressive

Tom is very progressive, isn't he? - Tom çok ilerici, değil mi?

Hey, remember the progressive one? - Hey, ilerici olanı hatırlıyor musunuz?

ileri
wayout
ileri
up
ileriye dönük
forwardlooking
ileriye yönelik
{s} anticipatory
saati ileriye almak
to set a clock/a watch forward