ileri teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- advanced
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
- forward
Jessie urged the little donkey forward.
- Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.
The men began to march forward.
- Adamlar ileri doğru yürümeye başladılar.
- advanced; beyond the elementary stage; ahead of others
- future
I want to become a TV announcer in the future.
- İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
He wants to be a policeman in the future.
- İleride polis olmak istiyor.
- on
- the future part
- way out
- next
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
- (Bilgisayar) advance
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
She teaches English to advanced students.
- O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.
- forward part
- pro-
- along with
- (Bilgisayar) forward to
- forth
Tom is pacing back and forth.
- Tom ileri geri adımlıyor.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
- the future, the time yet to come; the time which lies just ahead: İlerimiz kış. Winter is just around the corner. İleriyi hiç düşünmedin mi? Haven't you ever thought about the future?
- ahead
We're a week ahead of schedule.
- Programın bir hafta ilerisindeyiz.
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
- higher
- front part, forward part; future, the future part, the part to come; forward; advanced; (saat) fast; forward, forth, ahead
- (Askeriye) advance, forward, situated near the front: ileri komuta yeri advance command post
- the front, the area or part which lies to the front: Trenin ilerisini göremiyoruz. We can't see the front section of the train
- the next part (of a road, a course, a job): İlerimizde deniz vardı. In front of us lay the sea. Yolun ilerisi çok virajlı. The next part of the road is full of curves. Bu işin ilerisi pek kolay olmaz. The next part of this job won't be very easy
- ahead of, before, (something) which precedes: Tacimah bizden ileri sınıflardan birindeydi. Tacimah was in one of the classes ahead of us
- forward, forwards, to the front; out in front; onward, onwards
- fast (clock, watch, etc.): Saatim iki dakika ileri. My watch is two minutes fast
- onward
- forrader
- advanced , forward
- high
- forwards
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards.
- Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.
- along
- sophisticated
- advanced (age, years): Hoşkadem oldukça ileri bir yaşta aşka düştü. Hoşkadem fell in love at a rather advanced age
- (saat) fast
- onwards
- Forward!/Onward!
- further
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
I'm too tired to walk any further.
- Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
- sophisticate
- beyond
- progressive
Tom is very progressive, isn't he?
- Tom çok ilerici, değil mi?
I'm pretty progressive.
- Ben oldukça ilericiydim.
- wayout
- up
- ileri sürmek
- assert
- ileri sürmek
- propound
- ileri sürmek
- allege
- daha ileri
- further
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
- ileri sürmek
- come up with
You don't have to come up with an unusual topic for your speech.
- Konuşman için alışılmamış bir konu ileri sürmek zorunda değilsin.
You don't have to come up with an unusual topic for your speech.
- Konuşman için tuhaf bir konu ileri sürmek zorunda değilsin.
- ileri görüşlü
- forward looking
- ileri gelmek
- come
- ileri alan oyuncusu
- striker
- ileri gelmek
- arise from
- ileri gitmek
- exceed
- ileri sürme
- allegation
- ileri sürmek
- affirm
- ileri sürmek
- contend
- ileri sürmek
- put forth
- ileri sürmek
- introduce
- ileri sürmek
- propel
- ileri almak
- advance
- ileri (teknoloji)
- sophisticated
- ileri almak
- take forward
- ileri almak
- bring forward
- ileri almak
- put something on
- ileri atılma
- dash
- ileri açlık
- (Biyokimya) starvation
- ileri bölge
- (Askeri) forward area
- ileri derecede geliştirilmiş
- (Ticaret) sophisticated
- ileri doğru
- forward
- ileri düzey
- advanced
- ileri düzey
- advanced skill
- ileri düzey
- advanced level
- ileri etkileşimli yönetici
- (Bilgisayar) advanced interactive executive
- ileri eğitim
- further education
- ileri gelmek
- result
- ileri gelmek
- stem from
- ileri gelmek
- advance
- ileri gelmek
- proceed from
- ileri geri
- back-and-forth
- ileri geri
- (Bilgisayar) see-saw
- ileri geri
- offensive
- ileri gitme
- progression
- ileri gitme
- advancing
- ileri gitmek
- make one's way
- ileri gitmek
- move
- ileri gitmek
- (deyim) gain ground
- ileri gitmek
- go fast
To go faster you'd better go alone, to go further you'd better go with someone.
- Daha hızlı gitmek için yalnız gitsen iyi olur, daha ileri gitmek için biriyle gitsen iyi olur.
- ileri gitmek
- advance
- ileri gitmek
- walk on
- ileri gitmek
- pass
- ileri gitmek
- encroach
- ileri görüş
- foresight
- ileri götürmek
- carry too far
- ileri hat
- (Askeri) front line
- ileri hat
- (Askeri) line of battle
- ileri hattı
- (Askeri) forward line
- ileri hız
- forward speed
- ileri itiş
- (Askeri) propulsion
- ileri saat
- fast
- ileri saha
- (Askeri) forward area
- ileri sar
- (Bilgisayar) fast forward
- ileri seviye
- advanced level of
- ileri sürme
- (Felsefe) assertion
- ileri sürme
- alleging
- ileri sürme
- allege
- ileri sürme
- profession
- ileri sürmek
- plead
- ileri sürmek
- wheel out
- ileri sürmek
- profess
- ileri sürmek
- argue
- ileri sürmek
- throw out
- ileri sürmek
- hold out
- ileri sürmek
- raise
- ileri sürmek
- weave
- ileri süzme
- (Bilgisayar) advanced filter
- ileri vites
- (Otomotiv) forward gear
- ileri ye
- (Bilgisayar) forward
- ileri yol
- (Askeri) ahead
- ileri üs
- (Askeri) advanced base
- ileri atılma
- dart
- ileri gitmek
- go forward
- ileri atılma, atılma işi
- burst, dash business
- ileri de
- forward from
- ileri gitme
- exorbitance
- ileri görüşlü
- clear sighted
- ileri sürmek
- advance
- ileri uç
- advanced tips
- ileri almak
- set forward
- ileri almak
- put forward
- ileri almak
- a) to take forward, to bring forward b) (saat) to put sth forward, to put sth on
- ileri almak
- put on
- ileri almak
- 1. to move (something) forward, move (something) towards the front. 2. to promote (someone). 3. to set or put (a clock, watch) forward
- ileri arıtma
- (Hukuk) advanced treatment
- ileri atılma
- burst
- ileri atılmak
- to spring forward; to rush forward
- ileri atılmak
- to rush forward
- ileri bak!
- eyes front!
- ileri bir tarihe atmak
- date ahead
- ileri bölge mayın sahası planlaması
- (Askeri) forward area minefield planning
- ileri evre
- advanced stage
- ileri fırlama
- (at) plunge
- ileri gelen
- doctor
- ileri gelen
- notable
- ileri gelen
- magnate
- ileri gelen
- topliner
- ileri gelen
- dignitary
- ileri gelen
- high-up
- ileri gelenler
- important people, prominent people, notables, worthies, bigwigs
- ileri gelenler
- notables
- ileri gelenler
- front bencher
- ileri gelenler
- the Establishment
- ileri gelenler
- the great
- ileri gelmek
- to be caused by, result from, be due to
- ileri gelmek
- result from
- ileri gelmek
- to result from, to arise from
- ileri gelmek
- rest on
- ileri gelmek
- be based on
- ileri gelmek
- be derived from
- ileri gelmek
- set forth
- ileri gelmek
- root in
- ileri geri
- back and forth
Tom and Mary tossed a ball back and forth.
- Tom ve Mary bir topu ileri geri attılar.
Tom is pacing back and forth.
- Tom ileri geri adımlıyor.
- ileri geri
- backwards and forwards
- ileri geri
- to and fro
The waves were tossing me viciously to and fro as I struggled to hold my breath.
- Ben nefesimi tutmaya çabalarken dalgalar beni şiddetle ileri geri fırlatıyordu.
The lion walked to and fro in its cage all day.
- Aslan bütün gün kafesinin içinde ileri geri yürüdü.
- ileri geri hareket
- reciprocation
- ileri geri işlemek
- shuttle
- ileri geri konuşmak
- talk scandal
- ileri geri konuşmak
- to talk out of place
- ileri geri konuşmak/laflar etmek/söylemek
- to speak in an offhanded and tactless way, talk offhandedly and tactlessly
- ileri geri sözler
- inappropriate words
- ileri geri çalışma
- reciprocation
- ileri gerilim
- forward voltage
- ileri geçmek
- to pass forward
- ileri geçmek
- pass forward
- ileri geçmek
- 1. to go forward, go to the front. 2. to be promoted
- ileri gitmek
- a) to go forward b) to go too far c) (saat) to gain, to go fast
- ileri gitmek
- progress
Progress is unavoidable.
- İleri gitmek kaçınılmaz.
- ileri gitmek
- (saat) gain
- ileri gitmek
- go too far
- ileri gitmek
- exaggerate
- ileri gitmek
- 1. to advance, progress. 2. to go too far, go beyond the bounds of what is considered acceptable. 3. (for a clock or watch) to gain time, be fast
- ileri görüntü ihtiyaçları kullanım sistemi
- (Askeri) advanced imagery requirements exploitation system
- ileri görüş
- foresight, prescience
- ileri görüşlü
- latitudinarian
- ileri görüşlü foresighted, foresightful, farsighted, prescient
- (person)
- ileri görüşlülük
- latitudinarianism
- ileri götürmek
- to pass the limit, to carry too far
- ileri götürmek
- to take (something) too far, carry (something) too far
- ileri güç ve yakıt ikmal noktası
- (Askeri) forward arming and refueling point
- ileri hat
- mil . front line
- ileri hata düzeltme
- (Askeri) forward error correction
- ileri hava kontrolörü
- (Askeri) forward air controller
- ileri hava kontrolörü (havadan)
- (Askeri) (A) forward air controller (airborne)
- ileri iten
- propelling
- ileri iterek
- propelling
- ileri itme
- propelling
- ileri kademeli kuruluş
- (Askeri) advanced echelon
- ileri karakol
- outpost
Cuba is the nearest outpost of Soviet communism.
- Küba, Sovyet komünizminin en yakın ileri karakoludur.
- ileri karakol
- mil . outpost; outlying picket
- ileri karakol
- picket
- ileri kol
- (Askeri) vanguard
- ileri komuta unsuru
- (Askeri) forward command element
- ileri lojistik alan
- (Askeri) forward logistic site
- ileri marş!
- mil . Forward, march!
- ileri nakliye terminal ünitesi
- (Askeri) forward freight terminal unit
- ileri olmak
- get ahead of smb
- ileri safha
- later stage
- ileri süren kimse
- assertor
- ileri sürme
- induction
- ileri sürme
- pleading
- ileri sürme
- enunciation
- ileri sürmek
- to put sth forward, to bring sth forward, to allege, to raise, to propound, to contend
- ileri sürmek
- urge
- ileri sürmek
- set forward
- ileri sürmek
- 1. to drive (someone, something) forward. 2. to put forward, set forth (an idea)
- ileri sürmek
- (Hukuk) assert, urge
- ileri sürmek
- hold forth
- ileri sürmek
- bring about
- ileri sürmek
- drive on
- ileri sürmek
- put forward
- ileri sürmek
- broach
- ileri sürmek
- publish
- ileri sürmek
- propose