Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
- Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
I persuaded him to go to the party.
- Onu partiye gitmeye ikna ettim.
I persuaded him to consult a doctor.
- Ben, bir doktorla görüşmesi için onu ikna ettim.
Tom persuaded her into going to the movies with him.
- Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
Convincing Tom to do the right thing was hard.
- Tom'u doğru şeyi yapması için ikna etmek zordu.
It's Tom who needs convincing.
- İkna etmeye ihtiyacı olan Tom'dur.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.