ifade teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- statement
Kathleen's statements turned out to be true.
- Kathleen'in ifadelerinin gerçek olduğu çıktı.
Her statement was false.
- Onun ifadesi düzmeceydi.
- expression
To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
- Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.
He looked at me with a strange expression.
- Bana garip bir ifadeyle baktı.
- expression; expression, look; statement, evidence, deposition, testimony
- affirmation
- wording
I admit, my wording is a bit direct.
- İfademin biraz doğrudan olduğunu itiraf ediyorum.
I have to think about it. I'll try to find another wording.
- Düşünmek zorundayım. Başka bir ifade tarzı bulmayı deneyeceğim.
- dixit
- expressional
- (Kanun) assertion
- expo
- mention
- testimony
Sami's testimony was powerful.
- Sami'nin ifadesi güçlüydü.
Layla's conflicting testimony confused the court.
- Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
- (Kanun) plea
I'm not sure I know what you're getting at. Please express it differently if you can.
- Ne ima ettiğini bildiğimden emin değilim. Lütfen mümkünse onu farklı biçimde ifade et.
Express yourself as you please!
- İstediğiniz gibi kendinizi ifade edin.
- connotation
- denotation
- slang affair, business
- term
- enunciation
- deposition
- recital of fact
- voice
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.
- proposition
- law testimony; deposition
- utterance
- what someone says: Münci'nin ifadesine göre evde kimse yoktu. According to Münci, no one was in the house
- phrase
The phrase is meant to insult people.
- İfade insanlara hakaret etmek anlamına gelir.
This phrase might come in handy.
- Bu ifade kullanışlı olabilir.
- expression, way of expressing oneself; way of speaking; way of writing
- locution
- declaration
- (facial) expression
- signification
- recital
- import
Sami's testimony was extremely important.
- Sami'nin ifadesi son derece önemliydi.
I cannot express enough the importance of grammatical accuracy.
- Gramer doğruluğunun önemini yeterince ifade edemem.
- evidence
The evidence corresponds to his previous statement.
- Kanıt, bir önceki ifadeye karşılık gelir.
- strain
- sign
Men sometimes perceive expressing emotions as a sign of weakness.
- Erkekler duyguları ifade etmeyi bazen bir zayıflık işareti olarak algılarlar.
Expressing your feelings is not a sign of weakness.
- Duygularını ifade etmek, zayıflık belirtisi değildir.
- embodiment
- note
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.
- ifade etmek
- express
I'd like to express my gratitude.
- Minnettarlığımı ifade etmek istiyorum.
I would like to express our thanks on behalf of my colleagues.
- İş arkadaşlarım adına teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
- ifade etmek
- (Hukuk) refer to
- ifade beyan
- statement
- ifade edilen
- denoted
- ifade etmek
- to express, to signify, to state, to explain, to reflect, to convey, to frame, to couch
- ifade vermek
- testify
Layla entered the courtroom to testify.
- Leyla ifade vermek için mahkeme salonuna girdi.
Sami was there to testify against Layla.
- Sami, Leyla'ya karşı ifade vermek için oradaydı.
- ifade (yüzdeki)
- look
- ifade alma
- (Askeri) Statement taking
- ifade eden
- expressive
- ifade eden
- declarative
- ifade ederek
- phrasing
- ifade edilen
- expressed
- ifade edilmiş
- voiced
- ifade edilmiş
- (Ticaret) denominated
- ifade edilmiş
- denoted
- ifade edilmiş
- emitted
- ifade etme
- emitting
- ifade etme
- phrasing
- ifade etmek
- set forth
- ifade etmek
- mean
When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
- Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- ifade etmek
- render
- ifade etmek
- figure
- ifade etmek
- put
- ifade etmek
- explain
- ifade etmek
- point out
- ifade etmek
- give voice to
- ifade etmek
- (Dilbilim) articulate
- ifade etmek
- ventilate
- ifade etmek
- register
- ifade etmek
- verbalize
- ifade etmek
- phrase
- ifade etmek
- utter
- ifade etmek
- reflect
- ifade vermek
- give evidence
- ifade .
- expression
- ifade afazisi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) expressive aphasia
- ifade alma odası
- (Kanun) questioning room
- ifade almak
- (Politika, Siyaset) take testimony
- ifade almak
- take statements
- ifade almak
- to take statement(s)
- ifade almak
- take statement
- ifade almak
- take satement
- ifade aracı
- a means of expression
- ifade biçimi
- explicandum
- ifade biçimi
- explanandum
- ifade edememe
- inexpression
- ifade edemeyen
- ventless
- ifade eden
- declaratory
- ifade eden şey
- exponent
- ifade ederken
- in pursuance of
- ifade edici
- enunciative
- ifade edilebilir
- sayable
- ifade edilebilir
- enunciable
- ifade edilebilir
- communicable
- ifade edilebilir
- effable
- ifade edilemez
- unnamable
- ifade edilemez
- inexpressible
- ifade edilmek
- find voice in
- ifade edilmektedir)
- (Hukuk) body search, superficial body search
- ifade edilmemiş
- unvoiced
- ifade edilmemiş
- unexpressed
- ifade etme
- expression
- ifade etmek
- to express, state: Bunu nasıl ifade edebilirim? How can I express this? Saip'in gelmemesi çok şey ifade ediyor. Saip's not coming tells us a lot about how he feels. (bir şey)
- ifade etmek
- be enunciative of
- ifade etmemek
- signify nothing
- ifade etmemek
- to signify nothing; to cut no ice
- ifade etmeyen
- inexpressive
- ifade etmez
- inexpressive
- ifade gönder
- (Bilgisayar) send expression
- ifade mantığı
- explanandum
- ifade mantığı
- logic of expression
- ifade mantığı
- explicandum
- ifade takınmak
- wear an expression
- ifade tarzı
- phraseology
- ifade tarzı
- wording
I have to think about it. I'll try to find another wording.
- Düşünmek zorundayım. Başka bir ifade tarzı bulmayı deneyeceğim.
- ifade verme
- testimony
- ifade vermek
- bear testimony to
- ifade vermek
- depose
- ifade vermek
- declare
- ifade vermek
- to give evidence, to depose to doing sth, to testify
- ifade vermek law
- to testify, give testimony
- ifade yapısı
- phrase structure
- ifade özgürlüğü
- (Hukuk) freedom of expression
- ifade etmek
- {f} represent
- başka kelimelerle ifade etmek
- reword
- ifade etme
- {i} expressing
He sometimes has trouble expressing his opinions.
- Bazen görüşlerini ifade etmekte sorun yaşadı.
My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions.
- Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.
- ifade etmek
- {f} denote
- ifade etmek
- {f} breathe
- ifade etmek
- {f} describe
- ifade etmek
- {f} amount
- kabul ifade eden
- concessive
- kelimelerle ifade edilemez
- ineffable
- sözle ifade etmek
- verbalize
- sözlü ifade edilmek
- verbalize
- yeminli ifade verme
- deposition
- açık (ifade)
- articulate
- açık ve kesin ifade etmek
- formulate
- belirtmek (ifade etmek)
- indicate
- cebirsel ifade
- (Bilgisayar) algebraic expression
- düzenli ifade
- (Bilgisayar) regular expression
- ifade etmek
- {f} connote
- kendini ifade
- (Pisikoloji, Ruhbilim) self-expression
- sert (ifade)
- strident
- soru ifade eden
- interrogative
- ifade etmek
- state
You are at liberty to state your own views.
- Kendi görüşlerinizi ifade etmekte özgürsünüz.
- ifade etmek
- convey
- ifade etmek
- {f} emit
- ifadeler
- expressıons
- kendini ifade etme
- to express themselves
- anlam ifade eden
- significative
- anlam ifade etmek
- make a sense
- anlam ifade etmemek
- to be meaningless
- anlam ifade etmemek
- not to have a meaning
- anlam ifade etmemek
- it doesn't make a sense
- açık ve kesin ifade
- formulation
- başlama ifade eden
- inchoative
- başsağlığı ifade eden
- condolatory
- bir antlaşmanın yalnız taraf olanlar arasında hüküm ifade etmesi
- (Hukuk) res inter alios acta
- birkaç sözcükten oluşan ifade
- phrase
- dilek ifade eden
- optative
- dolambaçlı ifade edilmiş
- periphrastic
- dolaylı ifade etme
- implicitness
- donuk ifade
- frozen expression
- doğru ifade
- verity
- dramatik ifade
- dramatics
- düşüncelerini kolay ifade edebilen
- articulate
- etkileyici ifade veya üslup
- felicity
- garip bir ifade
- a strange expression
- garip bir ifade takınmak
- wear a strange expression
- garip ifade
- strange expression
- gayret ifade eden
- conative
- güzel ifade edilmiş
- well turned
- güzel ifade etmek
- turn a phrase
- hayranlık ifade eden
- admiring
- ifade etmek
- {f} frame
- ifade etmek
- {f} import
- ifade etmek
- {f} sign
Expressing your feelings is not a sign of weakness.
- Duygularını ifade etmek, zayıflık belirtisi değildir.
- ifade etmek
- {f} couch
- ifade etmek
- {f} voice
- ifade etmek
- {f} signify
- ifade etmek
- {f} word
Can is the right word to express ability and May to ask for permission.
- Can yetenek ifade etmek için ve May izin istemek için doğru kelimedir.
It's hard for me to express ideas through words.
- Benim için düşünceleri sözcükler aracılığıyla ifade etmek zordur.
- ifade etmek
- {f} conceive
- ifade etmek
- {f} enounce
- ifade etmek
- communicate
- ifade etmek
- {f} purport
- jestlerle ifade eden
- gesticulatory
- kelime ifade eden işaret
- logogram
- kesin ifade
- (Ticaret) positive assertion
- kesinlikle ifade etmek
- enunciate
- korku ifade eden
- awesome
- kısmen doğru ifade
- half truth
- meramını ifade etmek
- to express oneself
- metrik ifade
- metric expression
- saygı ifade eden
- honorific
- sayılarla ifade edilebilen
- scalar
- simgelerle ifade etme
- (ruh hali) symbolism
- soru ifade eden
- interrogatory
- soru ifade eden bir şekilde
- interrogatively
- sözcük ifade eden işaret
- logogram
- sözle ifade edilemeyen
- speechless
- süslü ifade
- euphuism
- sıradan ifade
- cliche
- sıradan ifade
- rubber stamp
- tam cümle ile ifade edilen
- periodical
- tam cümle ile ifade edilen
- periodic
- temiz ifade
- articulation
- uygun sözcük ve cümlelerle ifade etmek
- phrase
- yalan ifade
- prevarication
- yalan ifade
- misstatement
- yalan ifade verdirmek
- suborn
- yanlış ifade
- misstatement
- yanlış ifade etmek
- misstate
- yeminli ifade
- parol evidence
- yeminli ifade almak
- (Hukuk) to hear on oath
- yeminli ifade vermek
- swear out
- yeniden ifade etme
- restatement
- yeniden ifade etmek
- restate
- yetersiz ifade etmek
- declare unfit
- yetersiz kalan ifade
- understatemant
- zarf niteliğinde ifade
- (Dilbilim) adverbial phrase
- zarf niteliğinde ifade
- adverbial expression
- zarf niteliğindeki ifade
- adverbial phrase
- çelişkili ifade
- contradiction in terms