Tom doesn't want to let Mary go.
- Tom Mary'nin gitmesine izin vermek istemiyor.
I stood aside to let them pass.
- Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
You have to allow for the boy's age.
- Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
Tom stepped aside to allow Mary to pass.
- Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
My father won't allow me to keep a dog.
- Babam benim köpek bakmama izin vermez.
You have to let me talk to them.
- Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın.
You have to let me talk to him.
- Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
Will you kindly let me have a look at it?
- Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?
I can't let him alone.
- Ben ona tek başına izin veremem.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
You will be allowed to use this room tomorrow.
- Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
My father would not permit me to go on to college.
- Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.