Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago.
- Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.
Tom got a decent grade on the test he took last week.
- Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
Copper conducts electricity well.
- Bakır elektriği iyi iletir.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Are you OK? I'm fine!
- “İyi misin?” “Ben iyiyim!”
Fine, thank you. And you?
- İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
Tom believes that these quartz crystals have healing powers.
- Tom bu kuvars kristallerinin iyileştirici güçleri olduğuna inanır.
This medicine is known for its miraculous healing powers.
- Bu ilaç, mucizevi iyileştirici güçleriyle bilinir.
She has to take a remedial course in English.
- İngilizcede iyileştirici bir kurs almak zorunda.
The brain is the center of all curative energy.
- Beyin tüm iyileştirici enerjinin merkezidir.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
I am deeply grateful to you for your kindness.
- İyiliğin için sana derinden minnettarım.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
Mr. Ford is all right now.
- Bay Ford şimdi iyidir.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
I'm alright if you're alright.
- Sen iyiysen ben iyiyim.
Tom, are you feeling alright?
- Tom, kendini iyi hissediyor musun?
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Good health is a great blessing.
- İyi sağlık büyük bir nimettir.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Lincoln was not well-known.
- Lincoln iyi tanınmıyordu.
Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
- Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine.
- Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
Tom said that he thought the economy was likely to get better.
- Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
Mr Ford is all right now.
- Bay Ford şimdi iyidir.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom did fairly well on the test he took yesterday.
- Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.
Tom is a fairly decent golfer.
- Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
There's a nice Thai restaurant near here.
- Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
That's a pretty good idea.
- O oldukça iyi bir fikir.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
- Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
That offer sounds too good to be true. What's the catch?
- Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
Tom did okay on the test.
- Tom sınavda iyi yaptı.
Everything will be okay. I promise.
- Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.
The climate here doesn't agree with me.
- Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
Oysters don't agree with me.
- İstiridye bana iyi gelmiyor.
He is handsome. In addition, he is good at sport.
- O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
He is a good boy, and what is better, very handsome.
- O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
As a whole his works are neither good nor bad.
- Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
Karam is the best student in the whole school.
- Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.