Is it that irrelevant?
- Bu o kadar ilgisiz mi?
What you think is irrelevant.
- Düşündüğün şey ilgisiz.
I told him of our plans, but he seemed uninterested.
- Ona planlarımızdan bahsettim ama o ilgisiz görünüyordu.
She seemed uninterested in our problems, so we stopped asking her for help.
- O bizim sorunlara ilgisiz görünüyordu, bu yüzden ondan yardım istemeyi durdurduk.
The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.
A disinterested third party resolved the dispute.
- Bir ilgisiz üçüncü taraf anlaşmazlığı çözdü.
Tom had a bored, disinterested look on his face.
- Tom'un yüzünde bıkkın, ilgisiz bir görünüş vardı.
The police were indifferent to the matter.
- Polis konuya ilgisizdi.
He is quite indifferent to money.
- O, para için oldukça ilgisiz.
Tom said that he was unconcerned.
- Tom ilgisiz olduğunu söyledi.
Tom looked like he was unconcerned.
- Tom ilgisiz gibi görünüyordu.
You must give close attention to the merest details.
- Sadece detaylara yakın ilgi göstermelisin.
Tom always wants to be the center of attention.
- Tom her zaman ilgi odağı olmak ister.
Objection. This certainly has no relevance. All objections have been waived till the trial.
- İtiraz ediyorum. Bunun kesinlikle hiç bir ilgisi yok. Bütün itirazlar duruşmaya kadar ertelenmiştir.
Relevance is a key element in communication.
- İlgi, iletişimde anahtar bir unsurdur.
I had an interesting conversation with my neighbor.
- Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.
I found this book very interesting.
- Bu kitabı çok ilginç buldum.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
- Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
Tom had a bored, disinterested look on his face.
- Tom'un yüzünde bıkkın, ilgisiz bir görünüş vardı.
A disinterested third party resolved the dispute.
- Bir ilgisiz üçüncü taraf anlaşmazlığı çözdü.
Tom seemed unbothered.
- Tom ilgisiz görünüyordu.
Tom seems unbothered.
- Tom ilgisiz görünüyor.
If you knew what I knew, you wouldn't be so complacent.
- Eğer benim bildiğimi bilseydin bu kadar ilgisiz olmazdın.
We'll never be complacent.
- Asla ilgisiz olmayacağız.
These two things are completely unrelated.
- Bu iki şey tamamen ilgisiz.
These two problems appear unrelated.
- Bu iki sorun ilgisiz görünüyor.
Who will take care of the baby?
- Bebekle kim ilgilenecek?
She takes care of her old mother.
- O, yaşlı annesiyle ilgilenir.
I thought you might be interested in this.
- Bununla ilgilenebileceğini düşündüm.
I asked Tom what he thought of Mary.
- Tom'a Mary ile ilgili ne düşündüğünü sordum.
They found out truth while examining a pile of relevant documents.
- İlgili belgelerin yığınını incelerken gerçeği öğrendiler.
I thought his opinion was relevant.
- Onun fikrinin konu ile ilgili olduğunu düşünmüştüm.
This directly concerns him.
- Bu doğrudan onu ilgilendiriyor.
Where to go and what to see were my primary concerns.
- Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.
Tom denied any involvement in the killing.
- Tom cinayetle herhangi bir ilgisi olduğunu yalanladı.
My relationship with Tom isn't your concern.
- Tom'la olan ilişkim seni ilgilendirmez.
I'm not interested in a serious relationship.
- Ciddi bir ilişki ile ilgilenmiyorum.
I had an interesting conversation with my neighbor.
- Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.
It seems interesting to me.
- O bana ilginç görünüyor.
Tom isn't interested in a relationship.
- Tom bir ilişkiyle ilgilenmiyor.
I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
- Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
I apologize that I'm not able to give a better reference to this work.
- Bu işle ilgili daha iyi bir referans veremeyeceğim için özür dilerim.
I copied down several useful references on gardening.
- Bahçecilikle ilgili birkaç faydalı referansı kopyaladım.
Two men have been arrested in connection with Tom's murder.
- Tom'un öldürülmesiyle ilgili olarak iki adam tutuklandı.
I have no connection the matter.
- Konuyla hiçbir ilgim yok.
With respect to financial matters, Mr. Jones knows more than anyone else in the company.
- Mali konularla ilgili olarak, Bay Jones şirketteki başka birinden daha çok bilir.
With respect to these letters, I think the best thing is to burn them.
- Bu mektuplarla ilgili olarak, sanırım en iyi şey onları yakmaktır.
The family had grave doubts regarding the explanation it received from the army.
- Ailenin ordudan alınan açıklama ile ilgili ciddi şüpheleri vardı.
The members of the family had grave doubts regarding the explanation they received from the army.
- Aile üyelerinin ordudan alınan açıklama ile ilgili ciddi şüpheleri vardı.
Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.
Bir web sitenin gördüğü alaka onun muhtevasına bağlıdır.
- Bir web sitenin gördüğü ilgi onun içeriğine bağlıdır.
Bir web sitenin gördüğü alaka onun muhtevasına bağlıdır.
- Bir web sitenin gördüğü ilgi onun içeriğine bağlıdır.
Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.