I am married and have two children.
- Evliyim ve iki çocuğum var.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
I'd like to book a double room.
- İki kişilik bir oda ayırtmak istiyorum.
The orthodontist told him he'd need braces for at least two years.
- Ortodontist ona en az iki yıl süreyle pantolon askısına ihtiyacı olacağını söyledi.
Your words split my heart in twain.
- Sözleriniz kalbimi ikiye böldü.
The number 2015 is represented as 11111011111 in binary.
- 2015 numarası ikili olarak 11111011111 olarak gösterilir.
He's only a couple of years older than me.
- O benden yalnızca iki yaş büyük.
We had a couple glasses of wine.
- İki bardak şarabımız vardı.
He's only a couple of years older than me.
- O benden yalnızca iki yaş büyük.
I asked Tom a couple of questions.
- Tom'a iki soru sordum.
Either of the two must go.
- İkisinden biri gitmeli.
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
Only in love are unity and duality not in conflict.
- Birlik ve ikilik yalnızca aşkta çatışma içinde değildir.
Tom and Mary are a musical duo.
- Tom ve Mary müzikal bir ikilidir.
Tom and Mary are both really ambitious, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de gerçekten hırslı, değil mi?
Tom and Mary are both ambitious, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de hırslı, değil mi?
A book worth reading is worth reading twice.
- Okunmayı hak eden bir kitap iki kere okunmayı hak eder.
Twice two is equal to four.
- İki kere iki dört eder.
He married twice and had more than 20 children.
- İki kez evlendi ve yirmiden fazla çocuğu oldu.
I've climbed Mt. Fuji twice.
- Ben iki kez Mt. Fuji'ye tırmandım.
He has made the same mistake twice.
- İki defa aynı hatayı yaptı.
I have seen Star Wars twice.
- Yıldız Savaşlarını iki defa izledim.
We stayed in London for a fortnight.
- Londra'da iki hafta kaldık.
I was on holiday for a fortnight.
- İki haftadır tatildeydim.
Tom and his wife both have to work to make ends meet.
- Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
Both the brothers were out.
- Kardeşlerin her ikisi de dışarıdalardı.
Your room is twice the size of mine.
- Senin odan benimkinin boyutunun iki katı kadar.
He is twice as old as I.
- Benim iki katım kadar yaşlıdır.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
If you decided to work for us we would pay you twice as much.
- Bizim için çalışmaya karar verirsen sana iki mislini öderiz.
The download speed is twice as fast as the upload speed on this network.
- Bu ağda indirme hızı yükleme hızının iki misli daha hızlı.
A space is missing before the colon.
- İki nokta üst üste'den önce boşluk eksik.
In my language, the , is called comma, the ; is called semicolon, : is called colon, ... are called ellipsis, and this sentence ends with a period.
- Benim dilimde , virgül, ; noktalı virgül, : iki nokta üstüste, ... üç nokta şeklinde adlandırılır ve bu cümle bir noktayla biter.
I shouldn't have doubled the recipe.
- Tarifeyi iki katına çıkarmamalıydım.
The number of employees doubled in ten years.
- Çalışan sayısı on yıl içinde iki katına çıktı.
His revenue doubled after retirement.
- Onun geliri, emekli olduktan sonra iki katına çıktı.
The number of employees doubled in ten years.
- Çalışan sayısı on yıl içinde iki katına çıktı.
Soldiers on both sides were dying by the millions.
- Her iki tarafta da milyonlarca asker ölüyordu.
Losses were heavy on both sides.
- Her iki tarafta da kayıplar ağırdı.
Is the road wide enough for two-way traffic?
- Yol, iki yönlü trafik için yeterince geniş mi?
You are double-faced and this is the problem.
- Sen iki yüzlüsün ve bu problem.
Hold the vase with both hands.
- Vazoyu iki elinle tut.
Both of my parents were brought up in the country.
- Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.
He is such a hypocrite.
- O böyle bir iki yüzlü.
You're such a hypocrite.
- Sen böyle bir iki yüzlüsün.
The two children pulled at the rope until it broke.
- İki çocuk kopartıncaya kadar ipi çektiler.
Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
- Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
I'm pretty sure Tom's bilingual.
- Tom'un iki dilli olduğundan oldukça eminim.
Almost every person in this country is bilingual.
- Bu ülkedeki neredeyse her insan iki dillidir.
The island of Ireland consists of thirty-two counties.
- İrlanda adası, otuz iki ilden oluşur.
King, stop calling me your boy. I'm thirty-two, for God's sake!
- Kral, bana çocuğun olarak seslenmeyi kes. Tanrı aşkına ben otuz iki yaşındayım!
His revenue doubled after retirement.
- Onun geliri, emekli olduktan sonra iki katına çıktı.
The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.