Here is a letter for you.
- İşte senin için bir mektup.
Here's my email address.
- İşte e-posta adresim.
I didn't get much sleep last night so I was nodding off all day at work.
- Dün gece fazla uyuyamadım bu yüzden bütün gün işte uyukluyordum.
I'd like to spend less time at work and more time at home.
- İşte daha az ve evde daha çok zaman geçirmek istiyorum.
There's a party after work.
- İşten sonra bir parti var.
There's a degree of stress in every job.
- Her işte bir ölçüde stres vardır.
General Motors laid off 76,000 workers.
- General Motors 76,000 işçisini işten çıkardı.
When do you usually get off work?
- Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
Shouldn't you be at work already?
- Zaten işte olman gerekmiyor mu?
His mother was already home from work and had supper prepared.
- Annesi işten eve zaten dönmüştü ve hazırlanmış akşam yemeğini yedi.
See you at work tomorrow.
- Yarın işte görüşürüz.
I don't see how Tom can stay up all night and then be so wide awake at work.
- Tom'un bütün gece nasıl ayakta kalabildiğini ve sonra işte nasıl uyanık kaldığını anlamıyorum.
Hello, I have a reservation, my name is Kaori Yoshikawa. Here is the confirmation card.
- Merhaba, benim bir rezervasyonum var, adım Kaori Yoshikawa. İşte onay kartı.
Here is the final agenda for the meeting on June 16th.
- 16 Haziran'daki toplantı için işte son gündem.
What is your occupation? What do you do here?
- İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
Gaziantep was freed from the French occupation in 1921.
- Gaziantep, 1921'de Fransız işgalinden kurtarıldı.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
There were hundreds of taxis at the airport, all touting for business.
- Havaalanında yüzlerce taksi vardı,hepsi iş için çığırtkanlık yapıyorlardı.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
She decided to quit her job.
- İşinden istifa etmeye karar verdi.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
I think you will have done all the work soon.
- Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
Don't meddle in his affairs.
- Onun işlerine karışmayın.
I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
I have a lot of assignments to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
Any doubts with the assignment?
- Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
She found employment as a typist.
- O bir daktilocu olarak iş buldu.
I will make an application to that firm for employment.
- İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
Local shops do good business with tourists.
- Yerel mağazalar turistlerle iyi iş yapar.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
- Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
Illness prevented him from doing his work.
- Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
Memory is an essential function of our brain.
- Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
This chart illustrates the function of ozone layer.
- Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
He showed me the ropes.
- Bana işin inceliklerini gösterdi.
I want a hot shower before I go back to work.
- İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
You really are a piece of work.
- Sen gerçekten işin bir parçasısın.
Here's a piece of candy.
- İşte bir parça şeker.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
I had some trouble with the work.
- İşle ilgili biraz sorunum var.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
We should draw the line between public and private affairs.
- Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
In England, Labor Day is in May.
- İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
They will organize a labor union.
- Bir işçi sendikası düzenleyecekler.
Tom often runs errands for Mary.
- Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
I have an errand to do in town.
- Kasabada yapacak bir işim var.
He had a lot to do with that project.
- O proje ile ilgili yapacak çok işi vardı.
He planned the project along with his colleagues.
- O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Jack of all trades, master of none.
- Elinden her iş gelir ama hiç birinde uzman değil.
I have a great deal to do.
- Yapacak çok işim var.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
We always walk by the post office on the way to work.
- Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
Modern computers carry out ten to the ninth power (10^9) operations per second.
- Modern bilgisayarlar saniyede on üzeri dokuz (10^9) işlem yapıyor.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
As far as I'm concerned, things are going well.
- Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
This situation would suit Tom.
- Bu durum Tom'un işine gelir.
I've got a situation to deal with.
- İlgilenecek bir işim var.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
- İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
Desperate needs lead to desperate deeds.
- Umutsuz ihtiyaçlar umutsuz işlere yol açar.
He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
And with that we finish the activities for today.
- Ve böylelikle bugünlük işleri bitirdik.
He's active doing charity work.
- O hayır işi yapmada aktiftir.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
- Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
I am going to ascertain the truth of the matter.
- Ben işin aslını anlayacağım.
It seems that certain operations cannot take place.
- Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I'm calling in sick tomorrow.
- Yarın işten hastalık izni alıyorum.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
This company has many business dealings abroad.
- Bu şirketin yurt dışında birçok iş anlaşmaları vardır.
This is the job of a professional hitman.
- Bu, profesyonel bir tetikçinin işidir.
Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş yaptı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
- Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
Having finished my work, I left the office.
- İşimi bitirdikten sonra bürodan ayrıldım.
I have an important business to attend to in my office.
- Ofisimde ilgilenecek önemli bir işim var.
The success of the enterprise astonished everybody.
- İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
He has always associated with large enterprises.
- O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
- Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
I've got better things to do than to sit here listening to your gossip.
- Burada oturup senin dedikodunu dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
Tom wanted to go, but he had lots of things to do.
- Tom gitmek istedi fakat yapacak çok işi vardı.
The handyman was supposed to arrive at twelve noon, but got stuck in a traffic jam for a few hours.
- İşçinin öğle on ikide gelmesi bekleniyordu fakat birkaç saattir bir trafik sıkışıklığında sıkıştı.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
Here comes another bus load of tourists.
- İşte başka bir otobüs dolusu turist geliyor.
I have loads of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
He's a real piece of work.
- O, işin gerçek bir parçası.
Tom is a real piece of work.
- Tom işin gerçek bir parçası.
Not only does she keep house, but she also works as a school teacher.
- O sadece ev işlerini çekip çevirmiyor, aynı zamanda bir okul öğretmeni olarak da çalışıyor.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
- Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.