işlemek teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- process
We don't have time to process all this data.
- Tüm bu verileri işlemek için zamanımız yok.
- handle
- treat
- commit
You had just enough time to drive to Boston and commit the murder.
- Araçla Boston'a gitmek ve cinayeti işlemek için yeterli zamanın vardı.
Layla was charged with conspiracy to commit murder.
- Leyla cinayet işlemek için komplo kurmakla suçlanıyordu.
- operate
- engrave
- cultivate
- instil
- (for a boil, sore, or wound) to fester
- forge
- grave
- to penetrate; to soak into
- manipulate
- penetrate
- strike
- (for a business) to be doing a good business, be doing well
- indwell
- farm
- slang to investigate, look into
- slang to commit theft; to steal
- perform
- to cultivate, work (land)
- pierce
- stamp
- (for a law) to be effective, be enforced
- brand
- sink into
- slang to pull the wool over someone's eyes (as a joke). İşleyen demir pas tutmaz/paslanmaz/ışıldar. (Atasözü) An active, industrious person is a healthy, productive person
- to operate, to work, to run, to function; to process, to treat; to embroider; to commit, to perpetrate; to penetrate; to influence; to embroider; (toprak) to cultivate; (konu) to treat, to deal with; to teach (a subject); (taşıt) to run, to ply; (çıban) t
- till
- sink
- hammer
I intend to hammer this idea into the student's heads.
- Ben bu fikri öğrencilerin kafalarına işlemek niyetindeyim.
- (for a vehicle, ship) to ply, make regular trips
- instill
- (toprak) tame
- (suç) perpetrate
- (beynine) print
- travel
- to treat, discuss (a subject)
- to do fine work on, embroider
- run
- go
- tame
- (for a road) to carry traffic
- to process, treat, work up
- function
- to function, operate, perform, do work
- discourse
- work
- ferry
- tick
- refine
- dress
- trace
- manipulate to
- hammer out
- perpetrate
- unhair
- ply
- mill
- cinayet işlemek
- murder
Dan was accused of committing a murder.
- Dan bir cinayet işlemekle suçlandı.
Layla was charged with conspiracy to commit murder.
- Leyla cinayet işlemek için komplo kurmakla suçlanıyordu.
- suç işlemek
- commit an offense
- işlemek (konuyu)
- treat
- işleme
- manipulation
- işleme
- {i} cultivation
- suç işlemek
- commit
He had to commit crime because he was starving.
- O açlıktan öldüğü için suç işlemek zorunda kaldı.
- aletle işlemek
- tool
- aşağı yukarı işlemek
- reciprocate
- günah işlemek
- sin
- günah işlemek
- to commit a sin, to sin
- işleme
- travel
- işleme
- {i} handiwork
- işleme
- {i} movement
- suç işlemek
- to commit an offense or crime
- işleme
- dressing
- işleme
- process
We don't have time to process all this data.
- Tüm bu verileri işlemek için zamanımız yok.
I want to get that process going.
- O işleme başlamak istiyorum.
- işleme
- (Askeri) processing yard
- işleme
- running
- işleme
- conditioning
- sevap işlemek
- acquire merit
- suç işlemek
- perpetrate
- suç işlemek
- commit an illegal act
- suç işlemek
- break the law
- işle
- function as
Some English adverbs function as adjectives.
- Bazı İngilizce zarflar sıfat olarak işlevini yerine getirir.
- işle
- {f} manipulated
Sami manipulated Layla to do his dirty work.
- Sami, Leyla'yı kirli işlerini yapması için yönlendirdi.
- işle
- manipulate
Sami manipulated Layla to do his dirty work.
- Sami, Leyla'yı kirli işlerini yapması için yönlendirdi.
- işleme
- needlework
- işleme
- processing
Two more food processing plants closed down this month.
- Bu ay iki tane daha gıda işleme tesisi kapatıldı.
- işleme
- motion
- işleme
- stitchery
- ders işlemek
- Do a lesson, give a/the lesson
- günah işlemek
- (Din) Sin, commit sin
- içine işlemek
- interpenetrate
- işle
- {f} process
I will buy you a new word processor.
- Ben sana yeni bir kelime işlemci satın alacağım.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- işle
- {f} cultivated
They cultivated the land.
- Onlar toprağı işlediler.
- işle
- cultivate
They cultivated the land.
- Onlar toprağı işlediler.
They say Zen cultivates our mind.
- Zen'in aklımızı işlediğini söylüyorlar.
- işle
- {f} processing
Two more food processing plants closed down this month.
- Bu ay iki tane daha gıda işleme tesisi kapatıldı.
The customer is responsible for bank transfer processing fees. We thank you for your understanding.
- Müşteri banka havalesi işlem ücretlerinden sorumludur. Anlayışınız için size teşekkür ederiz.
- işleme
- (Tekstil) Machining
- işleme
- {i} engraving
- işleme
- (Tekstil) treatment
- acısı içine/yüreğine çökmek/işlemek
- 1. to feel acutely the (mental) pain of (something). 2. to be tormented by (a possibility)
- ajur işlemek
- hem stitch
- aletle işlemek
- tool up
- arı kovanı gibi işlemek
- to hum with people, be very busy and crowded
- avara kasnak işlemek
- to spin one's wheels, work without accomplishing anything
- avara kasnak işlemek
- to idle
- beynine işlemek
- beat smth. into smb.'s head
- birbirine işlemek
- interpenetrate
- boşa çalışmak/işlemek
- (for a machine) to run on no load, run light
- canına geçmek/ işlemek/kâr etmek
- to touch (someone) to the quick
- cinayet işlemek
- to commit murder
- cinayet işlemek
- commit a crime
- cinayet işlemek
- commit a murder
- cinayet işlemek
- (Kanun) commit homicide
- cinayet işlemek
- kill
- ciğerine işlemek
- to hurt deeply, to move deeply
- ciğerine işlemek
- 1. to hurt (someone) deeply, affect (someone) deeply. 2. to chill (someone) to the bone; to soak (someone) to the skin
- cürüm işlemek
- to commit a crime
- damarlarına işlemek
- to become part and parcel of one's character
- deftere işlemek
- book
- deftere işlemek
- enter up
- deftere işlemek
- enter in the book
- demiri döverek işlemek
- shingle
- ders işlemek
- (Eğitim) teach a lesson
- envantere işlemek
- inventory
- faizi işlemek
- to yield interest
- florin ile işlemek
- (Kimya) fluorinate
- gergef işlemek
- to tambour, do embroidery using a tambour
- gergef işlemek
- tambour
- görevi yapmakta kusur işlemek
- default
- günah işlemek
- stumble
- günah işlemek
- trespass
- günah işlemek
- transgress
- günah işlemek
- err
- günah işlemek
- commit sin
- günaha girmek/ işlemek
- to sin, commit a sin
- has işlemek
- slang to gobble up another's food without being invited to
- hata etmek/işlemek
- to err, make a mistake, be wrong
- hata işlemek
- to commit an error, to make a mistake
- ileri geri işlemek
- shuttle
- ilikine/lerine işlemek
- 1. to chill (someone) to the marrow, chill (someone) to the bone. 2. to wet (someone) to the skin, soak (someone) to the skin. 3. to affect (someone) deeply: O acı söz iliğine işledi. That harsh remark cut him to the quick. 4. to take possession of (someone): Hırs iliklerine işledi. Greed has taken possession of him
- iliğine işlemek
- to penetrate to the marrow
- incelikle işlemek
- elaborating
- iyot ile işlemek
- iodize
- içine işlemek
- penetrate
- içine işlemek
- perforate
- içine işlemek
- offend deeply
- içine işlemek
- a) to touch sb deeply, to touch one's heart with sorrow b) to chill sb to the bone/marrow
- içine işlemek
- effect painfully
- içine işlemek
- sink into
- içine işlemek
- pass through
- işle
- till
- işle
- brocade
- işle
- engraving
- işle
- {f} handle
Your car handles easily.
- Senin araban kolayca işler.
Tom decided to step back and allow Mary to handle things for a while.
- Tom geri çekilmeye ve bir süre işleri Mary'nin idare etmesine izin vermeye karar verdi.
- işle
- engrave
- işleme
- fancywork
- işleme
- service
- işleme
- processing (of film)
- işleme
- handling , processing
- işleme
- crop
- işleme
- embroidery, handwork
- işleme
- (suç) perpetration
- işleme
- working
- işleme
- working, running; processing; committing, commitment; treatment; embroidery, handwork, needlework
- işleme
- processing, working (something) up
- işleme
- work
Your plan didn't work.
- Senin planın işlemedi.
Nothing worked for very long.
- Hiçbir şey çok uzun süre işlemedi.
- işleme
- dupe
- işleme
- operation
- işleme
- embroider
Tom wore a Christmas sweater embroidered with reindeer.
- Tom ren geyiği ile işlemeli bir Noel kazağı giydi.
- işleme
- performance
- işleme
- (Nükleer Bilimler) handling
- işleme
- commitment
- işleme
- {i} commission
- kabahat işlemek/yapmak
- to do something wrong; to violate a rule
- kabartma ile işlemek
- emboss
- kabartma işlemek
- chase
- kafası işlemek
- to have a quick mind
- kafası işlemek
- to be on the ball
- kakma işlemek
- inlay
- kasnağa gerip işlemek
- tambour
- katliam işlemek
- carry out massacre
- kemikine/lerine kadar işlemek
- to penetrate right to one's bones
- kemiklerine kadar işlemek
- to penetrate right to one's bones
- kenarını işlemek
- hem stitch
- kenarını işlemek
- indent
- kusur etmek/işlemek
- to act wrongly, behave improperly
- kusur işlemek
- make a mistake
- kâlbine işlemek
- pierce smb.'s heart
- kükürtle işlemek
- vulcanize
- mekiki doğru işlemek
- slang to know what one is talking about; to talk sense
- nakış işlemek
- 1. to do embroidery, embroider. 2. to embroider
- reçine ile işlemek
- resin
- ruhuna işlemek
- (for something) to become rooted in (someone's) character, become a part of (someone's) makeup
- saat gibi işlemek
- to run smoothly
- sevap işlemek
- to acquire merit
- sevap işlemek
- to perform a meritorious action
- suç işlemek
- offend
- suç işlemek
- trespass
- suç işlemek
- to commit a crime, to offend
- suç işlemek
- fall from grace
- suç işlemek
- sin
- sıcak işlemek
- to hot-work, to heat-treat
- tekrar işlemek
- reprocess
- toplu olarak işlemek
- batch process
- tuz ve şap ile işlemek
- (post) taw
- tığ ile işlemek
- crochet
- yara işlemek
- for a wound to fester and discharge
- yeniden işlemek
- retreat
- yeniden suç işlemek
- relapse
- yürekine işlemek
- to wound or hurt (someone) deeply, cut (someone) to the quick
- çıban işlemek
- for a boil to suppurate, ooze pus