Buradan aceleyle ayrıldı.
- She left here in a hurry.
Aceleyle havaalanına gitti.
- He went to the airport in a hurry.
Gerçekten acele etmek zorundayız.
- We've really got to hurry.
Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- I said we don't have to hurry.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Tom, çabuk ol. Geliyorum!
- Tom, hurry up. I'm coming!
Çabuk! Biz geç kalacağız.
- Hurry up! We'll be late.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry, or you'll miss the train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up or you'll miss the train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
If you don't hurry you wont finish on time.