Lütfen dürüst davran.
- Please behave honestly.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is always honest.
Ben namuslu bir kişiyim.
- I am an honest person.
Tom'un gerçeği söylediğine sahiden inanıyor musun?
- Do you honestly believe Tom is telling the truth?
Dürüst olmak gerekirse, ben dünyada en doğru kişi değilim.
- Honestly, I am not the most accurate person on earth.
Dürüst olmak gerekirse, onun konuşmaları her zaman bir sıkıntı.
- To be honest, his talks are always a bore.
Doğrusu hiçbir fikrim yok.
- I honestly have no idea.
Doğrusu Tom'un ortaya çıkacağını düşünmemiştim.
- I honestly didn't think Tom would show up.
Doğrusu Tom'un ortaya çıkacağını düşünmemiştim.
- I honestly didn't think Tom would show up.
Doğrusu, endişelenecek bir şey yok.
- Honestly, there's nothing to worry about.
Nefret ettiğin bir şeyde başarılı olmaktansa sevdiğin bir şeyde başarısız olmanın daha iyi olduğunu içtenlikle düşünüyorum.
- I honestly think it's better to be a failure at something you love than to be a success at something you hate.
Doğrusu, seni gerçekten seviyorum.
- Honestly, I really like you.
Tom'un hiç Fransızca bilmediğini gerçekten bilmiyordum.
- I honestly didn't know that Tom didn't know any French.
Bildiğim kadarıyla, o dürüst ve güvenilir.
- As far as I know, he is honest and reliable.
Eğer yanılmıyorsam, o dürüst ve güvenilir.
- To the best of my knowledge, he is honest and reliable.
The student turns an honest penny by delivering bread early every morning.
Doğrusu, endişelenecek bir şey yok.
- Honestly, there's nothing to worry about.
Doğrusu Tom'un ortaya çıkacağını düşünmemiştim.
- I honestly didn't think Tom would show up.
Dürüstçe, saat kaça kadar yatmayı planlıyorsun? Zaten öğle oldu.
- Honestly, what time do you plan to sleep until? It's already noon!
Dürüstçe hatırlayamıyorum.
- I honestly can't remember.
Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.
- Honestly, this is not a really well-paying job.
Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!
- I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger!
Tom'un hiç Fransızca bilmediğini gerçekten bilmiyordum.
- I honestly didn't know that Tom didn't know any French.
Doğrusu, seni gerçekten seviyorum.
- Honestly, I really like you.
Son zamanlarda o öğrenci sınıf disiplinini bozuyor. Doğruyu söylemek gerekirse bu benim canımı sıkmaya başladı.
- Lately that student has been disruptive in class. Honestly it's beginning to worry me.
Bunu yapabileceğimizi dürüst olarak düşünebiliyor musun?
- Do you honestly think we can do this?
Ben buna dürüst olarak inanıyorum.
- I honestly believe this.
Tom'un gerçeği söylediğine sahiden inanıyor musun?
- Do you honestly believe Tom is telling the truth?
an honest account of events; honest reporting.
an honest day's work.
an honest scale.
an honest dollar.
Has the prime minister been honest with us?.
an honest mistake.
What we need to restore faith in government is an Honest Abe.
Is the clam chowder made with honest-to-goodness clams?.
Honestly, I didn't believe a word she said.
Honestly! I want to finish this work and you keep interrupting.
the mother, Mr Jones, Mr Nightingale, and his love, stept into a hackney-coach, which conveyed them to Doctors' Commons; where Miss Nancy was, in vulgar language, soon made an honest woman, and the poor mother became one of the happiest of all human beings.
... tables have turned." But to be honest, I don't have that kind ...
... arising America were honest work is plentiful and communities are strong ...