Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
- He made a speech in plain English.
O, düz mavi bir elbise giydi.
- She wore a plain blue dress.
Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain old office worker.
Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain old office worker.
Sadece beyaz kağıt yeterli.
- Plain white paper will do.
Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
- The river meanders across the plain.
Let me be plain with you: I don't like her.