She was very well before lunch, but felt sick afterward.
- O, öğle yemeğinden önce çok iyiydi, ama sonrasında hasta hissetti.
I felt an uncomfortable tightness in my chest.
- Göğsümde tatsız bir daralma hissettim.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Tom wasn't feeling particularly talkative.
- Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.
Sensing danger, he ran away.
- Tehlikeyi hissetti, kaçtı.
I find it necessary to be able to say what I feel.
- Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.