Tom son derece yetenekli bir adamdır.
- Tom is a highly gifted man.
Bunu son derece tavsiye ederim.
- I highly recommend it.
Sanırım o büyük ölçüde mümkün değil.
- I think that's highly unlikely.
Onu bir hayli düşündüğünü biliyorum.
- I know you think highly of her.
Ben bir hayli etkilendim.
- I'm highly impressed.
O sadece bir bilim adamı olarak değil aynı zamanda bir şair olarak da çok iyi tanınmış.
- She is highly reputed not only as a scholar but also as a poet.
Ben bir hayli etkilendim.
- I'm highly impressed.
Onun öğretim yöntemleri alışılmışın hayli dışında.
- His teaching methods are highly unorthodox.
Eroin yüksek derecede bağımlılık yapar.
- Heroin is highly addictive.
Onu oldukça çok düşünüyorum.
- I think highly of him.
Tom'u çok düşündüğünü biliyorum.
- I know you think highly of Tom.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
- Mount Everest is the world's highest peak.
Guadalupe Zirvesi ne kadar yüksek?
- How high is Guadalupe Peak ?
Hisse senetleri yeni bir zirve yaptı.
- Stocks hit a new high.
Tom'un kesinlikle yüksek yerlerde çok sayıda arkadaşları var.
- Tom certainly has a lot of friends in high places.
Hala yüksek yerlerde arkadaşlarım var.
- I still have friends in high places.
Bu, günümün önemli olayıydı.
- This was the highlight of my day.
Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
- High fever is a prominent symptom of this disease.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Stok geçen temmuz ayında yüksek noktaya ulaştı.
- The stock reached its high point last July.
Lise günlerimi düşünmeden o şarkıyı dinleyemem.
- I can not hear that song without thinking of my high school days.
Babam, bir lisede İngilizce öğretiyor.
- My father teaches English at a high school.
Köy dağlarda yüksekte bulunmaktadır.
- The village is located high up in the mountains.
Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.
- Could you dial for me? The telephone is too high.
Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
- There are few high-ranking positions left open for you.
Tom ve Mary yüksek verimli üstten yüklemeli bir çamaşır makinesi aldı.
- Tom and Mary bought a high-efficiency top-loading washer.
Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
- A big title does not necessarily mean a high position.
Siparişinize en büyük önceliği verdik.
- We have given your order highest priority.
Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
ABD işsizlik oranı 2009 yılında rekor kırdı.
- The US unemployment rate hit a record high in 2009.
Tuna'nın su seviyesi rekor yüksekliğe ulaştı.
- The Danube's water level has reached a record high.
Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
- It's high time you had a haircut.
Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti.
- The university conferred its highest degree on him.
Norveççe, İsveççe ve Danimarkaca karşılıklı olarak yüksek derecede anlaşılabilirdir.
- Norwegian, Swedish and Danish are mutually intelligible to a high degree.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Fiyatlar on üç yılın doruk noktasına çıktı.
- Prices have reached a 13-year high.
Siz ne kadar yükseğe sıçrayabilirsiniz?
- How high can you jump?
Fare çok yükseğe sıçrasa da, kedi tarafından yakalanır.
- If jumps too high the rat - it's captured by the cat.
Yüksek dağın tepesinde hava incedir.
- The air is thin at the top of a high mountain.
Biz yukarıya giderken hava incelir.
- As we go up higher, the air becomes thinner.
parents scored less highly on the tests.
Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
- The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
- This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Biz yukarıya giderken hava incelir.
- As we go up higher, the air becomes thinner.
Zürafa yüzemez çünkü ağırlık merkezi çok yukarıda olduğundan baş aşağı döner.
- The giraffe cannot swim because its centre of gravity is so high that it would topple over.
Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
Onlar lüks içinde yaşıyorlar.
- They're eating high on the hog.
Milli piyangoyu kazanırsam, lüks içinde yaşayabilirim.
- If I win the lottery, I'll be able to live high on the hog.
He is in a highly visible job.
He spoke highly of you.
Costs have grown higher this year again.
I certainly can't sing that high.
The note was too high for her to sing.
How high above land did you fly?.
That pill gave me a high for a few hours, before I had a comedown.
... actually not very highly ranked. ...
... of money, these should be highly profitable businesses ...