That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
I've never seen such a wonderful sunset.
- Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
One of these days is none of these days.
- Bu günlerden biri bu günlerden hiçbiri değil.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Why doesn't anybody answer?
- Neden hiç kimse cevaplamıyor?
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
- Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
That won't change anything.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
He is not at all a gentleman.
- O hiç centilmen değil.
Getting excited is not at all the same as getting angry.
- Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.
In the old days, there were no telephones or electricity whatsoever.
- Eski günlerde hiçbir telefon ya da elektrik yokmuş.
No creature whatsoever can live in space.
- Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç kolay değil.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç de kolay değil.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
She was not in the least pleased with my present.
- O, hediyemden hiç memnun olmadı.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
This video is a harmless joke and is in no way meant to insult anyone. Any similarity with real characters or events is coincidental.
- Bu video zararsız bir şakadır ve hiçbir şekilde kimseye hakaret etmek anlamına gelmez. Gerçek karakter veya olaylarla olan herhangi bir benzerlik tesadüftür.
His logic is in no way defensible.
- Onun mantığı hiçbir şekilde savunulabilir değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
I expected Tom to at least offer to help.
- Tom'un hiç olmazsa yardım önermesini umuyordum.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
Any of them or none of them?
- Herhangi biri mi yoksa hiç biri mi?
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Tom paid no attention to Mary at all.
- Tom, Mary'ye hiç de kulak asmadı.
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Do you mind my smoking here? No, not at all.
- Sizce burada sigara içmemin sakıncası var mı? Hayır, hiç değil.
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
Because no man can speak my language.
- Çünkü hiç kimse benim dilimi konuşamaz.
No man received enough votes to win the nomination.
- Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Tom actually hardly ever studies.
- Tom aslında neredeyse hiç çalışmıyor.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
- Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
She is by no means angelic.
- O hiçbir şekilde anjelik değildir.
He was by no means happy.
- O hiçbir şekilde mutlu değildi.