She knows nothing about your family.
- Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.
That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
I never read that book.
- O kitabı hiç okumadım.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
I hope that none of them got into an accident.
- Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
I don't know anything about her family.
- Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
Have you ever been to Canada?
- Hiç Kanada'ya gittin mi?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
He is not at all a gentleman.
- O hiç centilmen değil.
Do you mind if I call on you sometime? No, not at all.
- Bazen sana uğramamın bir sakıncası var mı? Hayır, hiç.
No creature whatsoever can live in space.
- Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.
Tell Tom I don't need his help whatsoever.
- Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç de kolay değil.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
She was not in the least pleased with my present.
- O, hediyemden hiç memnun olmadı.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
In no way is he a man of character.
- O hiçbir şekilde karakter sahibi değil.
It is in no way an easy job.
- Bu, hiç bir şekilde kolay bir iş değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
- Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
She is by no means polite.
- O hiçbir şekilde kibar değil.
Her explanation is by no means satisfactory.
- Onun açıklaması hiçbir şekilde tatmin edici değil.
Do people ever accuse you of being superficial?
- İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?
Mr. Thomas had no objection to Mr. White being elected chairman.
- Bay White'ın başkan seçilmesine Bay Thomas'ın hiç itirazı yoktu.
The hero is male and white, he comes alone, he doesn't have a family, he never speaks of his family, and his mother died.
- Kahraman erkek ve beyaz, yalnız geliyor, ailesi yok, ailesinden hiç söz etmiyor ve annesi ölmüş.
Anybody is better than nobody.
- Herhangi biri hiç kimsenin olmamasından daha iyidir.
Why doesn't anybody answer?
- Neden hiç kimse cevaplamıyor?
No one understands me.
- Hiç kimse beni anlamıyor.
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
- Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
We will not tolerate anyone who engages in terrorism.
- Teröre bulaşan hiç kimseye müsamaha göstermeyeceğiz.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
I expected Tom to at least offer to help.
- Tom'un hiç olmazsa yardım önermesini umuyordum.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
None of Tom's classmates knew who his father was.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından hiç birisi, onun babasının kim olduğunu bilmiyordu.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
Any of them or none of them?
- Herhangi biri mi yoksa hiç biri mi?
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
Tom paid no attention to Mary at all.
- Tom, Mary'ye hiç de kulak asmadı.
I don't think it's strange at all.
- Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum.
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Are you saying you don't want me to call? No, not at all. Please call me anytime.
- Bana seni aramamı istemediğini mi söylüyorsun? Hayır, hiç değil. Lütfen beni herhangi bir zaman arayın.
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
Because no man can speak my language.
- Çünkü hiç kimse benim dilimi konuşamaz.
No man received enough votes to win the nomination.
- Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom hardly ever speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
I hardly ever take my dog for a walk.
- Köpeğimi hemen hemen hiç yürüyüşe götürmem.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
I have hardly any money with me.
- Yanımda neredeyse hiç param yok.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.