hiççi

listen to the pronunciation of hiççi
Türkçe - İngilizce
nihilist

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

nihilist " nihilist; nihilistic" nihilist
hiç
nothing

She knows nothing about your family. - Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.

There is nothing concealed that will not be revealed. - Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.

hiç
never

I've never seen such a wonderful sunset. - Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.

I never read that book. - O kitabı hiç okumadım.

hiç
none

One of these days is none of these days. - Bu günlerden biri bu günlerden hiçbiri değil.

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

hiç
any

I listened, but I didn't hear anything. - Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.

That won't change anything. - O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

hiç
zero

Nobody got zero in that test. - Hiç kimse o testten sıfır almadı.

hiç
{s} whatsoever

In the old days, there were no telephones or electricity whatsoever. - Eski günlerde hiçbir telefon ya da elektrik yokmuş.

Tell Tom I don't need his help whatsoever. - Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.

hiç
at all

It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all. - Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.

The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all. - Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.

hiç
{i} nil

No river in the world is longer than the Nile. - Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.

hiç
ever

Have you ever been to Canada? - Hiç Kanada'ya gittin mi?

Have you ever seen Tokyo Tower? - Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?

hiç
ought

I have no idea what I ought to do. - Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

hiç
nix
hiç
aught
hiç
not at all

Getting excited is not at all the same as getting angry. - Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.

What that politician said is not at all true. - O politikacının söylediği hiç gerçek değil.

hiç
not a dreg
hiç
naught
hiç
cipher
hiç
nought
hiç
far from

It is far from easy to understand it. - Bunu anlamak hiç kolay değil.

He is far from happy. - O, hiç mutlu değildir.

hiç
no
hiç
not an iota
hiç
no whit
hiç
not in the least

You must be tired after a long day. No, not in the least. - Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.

You are not in the least happy. - Sen hiç mutlu değilsin.

hiç
nary
hiç
null
hiç
nobody

Nobody knows what will happen next. - İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.

Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player. - Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.

hiç
not a whit
hiç
ne'er
hiç
dust

Is there any home remedy for dust mites? - Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?

Don't you ever dust this place? - Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?

hiç
{i} zilch
hiç
whatever

Whatever happens, I won't tell anybody about it. - Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.

When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing. - O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.

hiç
by any means

He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion. - O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.

hiç
(deyim) far from it
hiç
e'er
hiç
not by a long sight
hiç
least of all
hiç
so far from
hiç
not exactly
hiç
not by a long ways
hiç
not one iota
hiç
in no way

In no way is he a man of character. - O hiçbir şekilde karakter sahibi değil.

Death in no way differs from life. - Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir

hiç
(deyim) not a bit of it!
hiç
(Felsefe) nihil

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

hiç
(deyim) when hell freezes over
hiç
for the life of me
hiç
a fat lot
hiç
not in the slightest
hiç
hardly

However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian. - Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.

Unfortunately I hardly speak any German. - Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.

hiç
not half
hiç
by no means

He was by no means happy. - O hiçbir şekilde mutlu değildi.

Nick is by no means satisfied with the reward. - Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.

hiç
for nuts
hiç
nullity
hiç
(in questions and negative sentences) ever; at all
hiç
never, not at all; (soruda) ever; (addan önce) no; any; nothing
hiç
never, not at all
hiç
nothing, nothing at all
hiç
{k} not by a long shot
hiç
neer
hiç
{s} superficial

Do people ever accuse you of being superficial? - İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?

hiç
tuppence
hiç
whit

Mr. Thomas had no objection to Mr. White being elected chairman. - Bay White'ın başkan seçilmesine Bay Thomas'ın hiç itirazı yoktu.

The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them. - Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.

hiç
minus
Türkçe - Türkçe
hiççi