Soccer is an exciting sport.
- Futbol heyecan verici bir spordur.
The space race was an exciting time in history.
- Uzay yarışı tarihte heyecan verici bir dönemdi.
He's thrilled with his new job.
- O, yeni işinde heyecanlanıyor.
We had a thrilling time at the theme park.
- Biz tema parkında heyecan verici bir zaman geçirdik.
The excitement reached its peak.
- Heyecan doruk noktasına ulaştı.
I waited for the curtain to rise with my heart beating in excitement.
- Ben, kalbim heyecanla atarken perdenin yükselmesini bekledim.
The hair style of the Beatles created a sensation.
- Beatles'ın saç stili heyecan yarattı.
The movie created a great sensation.
- Film büyük bir heyecan yarattı.
Tom got very agitated.
- Tom çok heyecanlandı.
I feel tense and agitated when I have too much work to do.
- Yapacak çok işim olduğu zaman gergin ve heyecanlı hissediyorum.
I don't share your enthusiasm.
- Ben de senin heyecanını paylaşmıyorum.
The children played in the mud with enthusiasm.
- Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.
Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
- Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
She didn't display any type of emotion.
- O herhangi tipte heyecan göstermedi.
It was a dramatic moment.
- Heyecan verici bir andı.
You're still feverish.
- Sen hâlâ heyecanlısın.
The news is creating a stir.
- Haber heyecan yaratıyor.
The news caused a huge stir.
- Haber büyük bir heyecan yarattı.
What, you having bread again? I see you're still leading the same thrilling dietary life as ever.
- Ne, yine ekmek mi yiyorsun? Her zamanki gibi hâlâ aynı heyecan verici diyet yaşantısını sürdürüyorsun.
It was quite thrilling.
- O oldukça heyecan vericiydi.
That was a respectable performance, but it definitely wasn't sensational.
- Bu saygın bir performans oldu, ama kesinlikle heyecan verici değildi.
The news was sensational.
- Haber heyecan vericiydi.