She waited eagerly for her husband's return.
- Kocasının dönüşünü hevesle bekledi.
Tom eagerly ate the apple I gave him.
- Tom ona verdiğim elmayı hevesle yedi.
It was only a passing fad.
- Bu sadece geçici bir hevesti.
They don't want to admit that it's really a passing fad.
- Onlar gerçekten bunun gelip geçici bir heves olduğunu kabul etmek istemiyor.
She learned English with great eagerness.
- O büyük bir hevesle İngilizce öğrendi.
I love Tom's enthusiasm.
- Tom'un hevesini seviyorum.
Layla was victim to Sami's every perverse whim.
- Leyla, Sami'nin her sapık hevesinin kurbanıydı.
He did it with great zeal.
- Onu büyük bir hevesle yaptı.
I don't have the time or the inclination to do that.
- Onu yapmak için zamanım ya da hevesim yok.