As usual, the physics teacher was late for class.
- Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
We expected the routine, but we got the extraordinary.
- Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.
Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbaba ateşin yanındaki her zamanki yerine oturdu.
She came late as usual.
- O, her zamanki gibi geç geldi.
As usual, the physics teacher was late for class.
- Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
Fill her up with regular. I'll be paying in cash.
- Her zamanki gibi onu fulle. Nakit ödeyeceğim.
You're always singing.
- Her zaman şarkı söylüyorsun.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
You can't expect me to always think of everything!
- Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.
For all his genius, he is as unknown as ever.
- Bütün dehasına rağmen, o her zaman olduğu kadar bilinmiyor.
Please come and see me any time.
- Lütfen her zaman beni görmeye gelebilirsin.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
Tom always blames me for everything.
- Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
Tom always blames Mary for everything.
- Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
The New York Times reviews her gallery all the time.
- The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
With a microwave oven like this, it's always New Year's Eve!
- Böyle bir mikrodalga fırınla, her zaman Yılbaşı gecesidir!
There's always next year.
- Her zaman gelecek yıl vardır.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
She did nothing but cry all the while.
- O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
They're late, as usual.
- Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.
As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
- Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever.
- Soran beş dakika bir aptaldır fakat sormayan her zaman bir aptal kalır.
It feels like I've known you forever.
- Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.
You can call me at any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
You can leave at any time.
- Her zaman gidebilirsin.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
It was you all along, wasn't it?
- O her zaman sendin, değil mi?
You are in my heart today as always.
- Bugün her zamanki gibi kalbimdesin.
As always, Keiko showed us a pleasant smile.
- Keiko bize her zamanki gibi hoş bir gülümseme gösterdi.
They're late, as usual.
- Onlar her zamanki gibi geç kaldılar.
As usual, Mike was late for the meeting this afternoon.
- Her zamanki gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kalmıştı.
You're welcome back anytime.
- Her zaman tekrar gelebilirsin.
Ask me anything anytime.
- Bana her zaman bir şey sor.
Pay attention to your surroundings at all times.
- Her zaman çevrenize dikkat edin.
To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
- Zirveye çıkmak için her zaman rakibin iki adım önünde kalmak zorundasın.