I looked everywhere, but I couldn't find Tom.
- Her yere baktım fakat Tom'u bulamadım.
My dog goes everywhere with me.
- Köpeğim her yere benimle birlikte gider.
Tom rarely walks anywhere.
- Tom nadiren her yere yürür.
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
- O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
- Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
That kind of thing can't be found just anywhere.
- O tür şey her yerde bulunamaz.
They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
- Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
The branch offices of the bank are located all over Japan.
- Bankanın şubeleri Japonya'nın her yerinde bulunmaktadır.
There were flowers all around.
- Her yerde çiçekler vardı.
He left his books all around the house.
- O, kitaplarını evin her yerine bıraktı.