Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent her 500 dollars.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı.
- Emi ordered herself a new dress.
O kendi kendine mırıldanıyor.
- She is muttering to herself.
Bu eski madeni paraları ondan aldım.
- I got these old coins from her.
Herkes ondan iyi şekilde bahseder.
- Everybody speaks well of her.
Onun elleri buz kadar soğuktu.
- Her hands were as cold as ice.
Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about her family.
Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı.
- Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.
Yeni bir araba satın alması için babasına baskı yaptığında Catherine'nin bir art niyeti vardı; O, arabayı kendisinin sürebileceğini umuyordu.
- Catherine had an ulterior motive when she urged her father to buy a new car. She hoped that she'd be able to drive it herself.
Aşk onu rüyalarında görmektir.
- Love is seeing her in your dreams.
Onu Kaliforniya'ya gönderiyorum.
- I'm sending her to California.
Ladies and gentlemen, I present to you Her Royal Highness The Crown Princess Victoria.
This is her book.
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
Her ass is always late.
Don't worry, everything will be OK.
- Üzülmeyin, her şey düzelecek.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
Each of the brothers has a car.
- Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
- O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
Some people believe that Japan is No.1 in everything.
- Bazı insanlar Japonya'nın her şeyde 1 numara olduğuna inanıyor.
Put everything in my basket.
- Her şeyi sepetime koy.
Both of my parents were brought up in the country.
- Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.
Tom and his sister are both students at this university.
- Tom ve kız kardeşi her ikisi de bu üniversitede öğrenciler.
They are both unmarried.
- Onların her ikiside evli değil.
I play football every day.
- Her gün futbol oynarım.
I play tennis every day.
- Ben her gün tenis oynarım.
Somehow I can't picture Tom working as a bartender.
- Her nasılsa Tom'un bir barmen olarak çalışmasını hayal bile edemiyorum.
Mr. Jackson somehow knew that Tom had done my homework for me.
- Bay Jackson her nasılsa Tom'un benim için ev ödevimi yaptığını biliyordu.
She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Give help to anyone who needs it.
- Her kimin ihtiyacı olursa ona yardım et.
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
All that glitters is not gold.
- Parlayan her şey altın değildir.
Above all, don't panic!
- Her şeyden önce, panik yok!
Tom came into the living room, not wearing any pants.
- Tom herhangi bir pantolon giymeden oturma odasına girdi.
How many omnivorous children are patients in hospital?
- Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?
Tom is omnilingual. He can speak every language on Earth.
- Tom omnilingualdir. O, Dünya'daki her dili konuşabilir.
You look very pretty, as usual.
- Her zaman olduğu gibi çok güzel görünüyorsun.
Needless to say, Judy came late as usual.
- Hiç söylemeye gerek yok, her zaman olduğu gibi Judy geç geldi.
Both the brothers were out.
- Kardeşlerin her ikisi de dışarıdalardı.
Both of my parents were brought up in the country.
- Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.
Tom brings us gifts whenever he visits.
- Tom her ne zaman ziyarete gelse bize hediyeler getirir.
Tom usually says Pardon my French whenever he swears.
- Tom her ne zaman küfür etse, genellikle Fransızcamı bağışlayın diyor.
The patient was recovering daily.
- Hasta her gün iyileşiyordu.
I speak English daily.
- Her gün İngilizce konuşurum.
Anyway, I won't take up any more of your time.
- Her neyse, daha fazla zamanını almayacağım.
Anyway, you'll never know.
- Her neyse, asla bilmeyeceksin.
For some reason, I feel sleepy when I start studying.
- Her nedense okumaya başladığımda kendimi uykulu hissediyorum.
Women seem to like him for some reason.
- Her nedense kadınlar ondan hoşlanıyor gibi görünüyor.
Everyone has the right to the protection of the moral and material interests resulting from any scientific, literary or artistic production of which he is the author.
- Herkesin yarattığı, her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserlerinden mütevellit manevi ve maddi menfaatlerin korunmasına hakkı vardır.
The United States is a paradise for almost every kind of sports, thanks to its wonderfully varied climate.
- Harika değişik iklimleri sayesinde, Amerika Birleşik Devletleri, hemen hemen her türlü spor için bir cennettir.
Man is not as almighty as God.
- İnsan Allah kadar her şeye kadir değildir.
His story may sound false, but it is true for all that.
- Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
She told him once and for all that she would not go to the movie with him.
- Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla sinemaya gitmedim.
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
I don't like either of them.
- Ben, onlardan herhangi birini sevmiyorum.
Tom comes here every single day.
- Tom her tek günde buraya gelir.
I think about that every single day.
- Her gün onu düşünürüm.
He was in favor of equality for all.
- O, herkes için eşitliğin lehindeydi.
The law is equal for all.
- Kanun herkes için aynıdır.
The tree is rotten and stone dead, and could fall at any time.
- Ağaç çürük ve taş ölü, ve her an düşebilir.
The building may crash at any time.
- Bina her an çökebilir.
We may have a very severe earthquake any moment now.
- Şu anda çok şiddetli bir deprem her an olabilir.
A fire may happen at any moment.
- Her an bir yangın meydana gelebilir.
Tom used to be drunk by this time every night.
- Tom her gece bu zamanda sarhoş olurdu.
Tom calls Mary every night.
- Tom her gece Mary'yi arar.
In June, it rains day after day.
- Haziranda her gün yağmur yağar.
I worked on it day after day.
- Her gün onun üzerinde çalıştım.
It's just an everyday thing.
- O sadece her günkü bir şeydir.
Either as a waiter at a restaurant or a bartender, both are OK.
- Ya restoranda bir garson olarak ya da bir barmen , her ikisi de Tamam.
I don't know either girl.
- Kızların her ikisini de tanımıyorum.
Both of them are in the room.
- Onların her ikisi de odadalar.
He wants to eat both of them.
- O, onların her ikisini de yemek istiyor.
Both of them are very cute.
- Onların her ikisi de sevimli
Both of his parents are well.
- Anne ve babasının her ikisi de iyi.
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
- Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
Whatever it is, I didn't do it.
- O her ne ise, ben yapmadım.
Whatever it is, I'd like to know what Sami wants.
- Her ne ise, Sami'nin ne istediğini bilmek isterim.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
At any rate, I'll go to college after graduating from high school.
- Her neyse, ben liseden mezun olduktan sonra üniversiteye gideceğim.
I feel itchy everywhere.
- Her tarafım kaşınıyor.
We have people everywhere.
- Her tarafta insanlar var.
He comes into contact with all kinds of people.
- Her türlü insanla bağlantı kurar.
She likes all kinds of sports.
- O her türlü spor sever.
You may go anywhere you like.
- İstediğiniz her yere gidebilirsiniz.
Tom can sleep anywhere.
- Tom her yerde uyuyabilir.
You can find the same thing anywhere.
- Her yerde aynı şeyi bulabilirsin.
Injustice anywhere is a threat to justice everywhere.
- Herhangi bir yerdeki adaletsizlik her yerdeki adalet için bir tehdittir.
We travelled all over the country.
- Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
An accident may happen at any time.
- Bir kaza her zaman olabilir.
You can call me at any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
He will forever live on in our memories.
- O her zaman anılarımızda yaşayacak.
He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever.
- Soran beş dakika bir aptaldır fakat sormayan her zaman bir aptal kalır.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
This works every time.
- Bu her zaman işe yarar.
... TWICE I HAD TO PLUNGE HER BACK TO LIFE. ...
... lost her hair. And then you come through a year later, and you're like, "Hey, Lexie, ...