We must start at once.
- Biz hemen başlamalıyız.
To our surprise, she revived at once.
- Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
I need to see a doctor immediately.
- Ben hemen bir doktor görmeliyim.
We instantly became friends.
- Biz hemen arkadaş olduk.
Tom instantly regretted what he said.
- Tom söylediğine hemen pişman oldu.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I can't reply your message immediately, for I can't type fast.
- Hızlı yazamadığım için mesajına hemen cevap veremiyorum.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
The firemen had the fire out in no time.
- İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.
Wait for me. I'll be back in no time.
- Beni bekle. Hemen döneceğim.
I'll be there the first thing in the morning.
- Sabah hemen orada olacağım.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
Tom has a small farm just outside of Boston.
- Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
The city hall is just around the corner.
- Belediye binası hemen köşede.
Mr Yoshida directed me to come at once.
- Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
The company is owned by a group of entrepreneurs who started it right after the war.
- Şirket savaştan hemen sonra başlayan bir grup girişimci tarafından alındı.
There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
- Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
I told my wife to get ready in a hurry.
- Karıma hemen hazırlanmasını söyledim.
I plan to reply to his letter right away.
- Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
- Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
I want to talk to my lawyer straight away.
- Hemen avukatımla konuşmak istiyorum.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
We have exams right after summer vacation.
- Yaz tatilinden hemen sonra sınavlarımız var.
He came to see you right after you left.
- O, sen gittikten hemen sonra seni görmeye geldi.
May I do it right now?
- Onu hemen yapabilir miyim?
It may seem like a crazy idea, but I think we should go visit Tom and Mary right now.
- Bu çılgınca bir fikir gibi görünebilir fakat sanırım hemen şu anda Tom'u ve Mary'i ziyaret etmeye gitmeliyiz.
They hired Tom on the spot.
- Onlar Tom'u hemen oracıkta tuttu.
I can't make a decision on the spot. I'll have to talk to my boss first.
- Hemen bir karar veremem. Önce patronumla konuşmam gerekecek.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
As soon as you see this E-mail please reply right away.
- Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
We may as well start at once.
- Bari hemen başlayalım.
To our surprise, she revived at once.
- Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
Tom can drive almost any kind of vehicle.
- Tom hemen hemen her türlü aracı sürebilir.
Tom and Mary almost always play tennis after school.
- Tom ve Mary hemen hemen her zaman okuldan sonra tenis oynarlar.
People say I look about the same age as my sister.
- Kız kardeşimle hemen hemen aynı yaşta gösterdiğimi söylerler.
I can get used to just about anything.
- Hemen hemen her şeye alışabilirim.
She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
I cried myself to sleep almost every night.
- Hemen hemen her gece uyumak için ağladım.
Tom went drinking almost every night.
- Tom hemen hemen her gece içmeye gitti.
He has all but finished the work.
- Hemen hemen işi bitirdi.
Tom hates practically everyone.
- Tom hemen hemen herkesten nefret ediyor.
Tom comes here practically every day.
- Tom hemen hemen her gün buraya gelir.
Tom hardly ever speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Just about everyone came.
- Hemen hemen herkes geldi.
Tom could be just about anywhere by now.
- Tom artık hemen hemen her yerde olabilr.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Without her glasses she was as good as blind.
- Gözlüksüz o hemen hemen kördür.
Tom and Mary are as good as married.
- Tom ve Mary hemen hemen evlidir.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
We're getting out of here in a moment.
- Hemen şimdi buradan çıkıyoruz.
Masanın hemen önünde.
That job is pretty much finished.
- O iş hemen hemen bitti.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
He barely speaks to me anymore.
- O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
That job is pretty much finished.
- O iş hemen hemen bitti.
That's pretty much everything you need to know.
- Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
- Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
The mother said little to the sons.
- Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
The mother said little to the daughters.
- Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
He barely speaks to me anymore.
- O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
The party began shortly after midnight.
- Parti gece yarısından hemen sonra başladı.
Shortly after the accident, the police came.
- Kazadan hemen sonra polis geldi.
Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.
A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
- Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
I need to speak with Tom right now.
- Tom'la hemen şimdi konuşmam lâzım.
Please come right now.
- Lütfen hemen şimdi gel.
I'm coming to you just now.
- Hemen şimdi sana geliyorum.
Dad just now went out.
- Babam hemen şimdi dışarı çıktı.
I was going to say that next.
- Onu hemen sonra söyleyecektim.
Heisei is next after the Showa era.
- Heisei, Showa döneminden hemen sonradır.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce zil çalardı.
Tom usually goes to bed just before midnight.
- Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.