It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom hardly ever speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
I hardly ever take my dog for a walk.
- Köpeğimi hemen hemen hiç yürüyüşe götürmem.
The mother said little to the daughters.
- Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
The mother said little to the sons.
- Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
Layla and Sami barely knew each other.
- Leyla ve Sami birbirlerini hemen hemen hiç tanımıyorlardı.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
I scarcely ever get excited before an exam.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
I almost never eat breakfast.
- Hemen hemen hiç kahvaltı etmem.
Tom almost never speaks French.
- Tom hemen hemen hiç Fransızca konuşmaz.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.