above all, especially, particularly, in particular: Hele oraya hiç gitmez. He never goes there in particular. Ne güzel kızlar, hele Ayşe! What beautiful girls, especially Ayşe! Hele ben! Hiçbir şeyden haberim yoktu. And me? I wasn't aware of a thing!
at least: Hele bugün bu kadarını yap da gerisini yarın tamamlarsın. Do at least this much today, and you can do the rest tomorrow. Hele yetmiş yaşında var. She's at least seventy
Just .../If only ... (used with a verb in the imperative or subjunctive): Hele yapsın, parçalarım onu! Just let him do it and I'll tear him to pieces! Hele sus bir dakika! If you'll only be quiet for a minute! Bu ödülü kazan hele, sana araba alacağım. Just win this prize and I'll buy you a car!
1. Just let ...!: Hele bir gelmesin! Just let him not come! Hele bir denesin! Just let her try! 2. Just .../If only ... (used with a verb in the imperative or subjunctive): Hele bir kitabımı bitireyim, o zaman konuşuruz. Just let me finish my book and then we'll talk. Hele hava iyice bir kararsın, o zaman sıvışacağız. Let's let it get good and dark and then we'll sneak out
1. Come on and tell us!: Hele hele, daha neler gördün bakalım? So tell us what else you saw! Hele hele, sonra ne oldu? So what happened next? Hele hele, anlat bize! Come on and tell us! 2. Come on!: Hele hele, aç bakalım! Come on and open it!
"Özellikle", "hiç olmazsa", "her şeyden önce" anlamıyla, bir sözün başına veya sonuna getirilerek belirtilen şeyin ayrıcalığını anlatır
Özellikle", "hiç olmazsa", "her şeyden önce" anlamıyla, bir sözün başına veya sonuna getirilerek belirtilen şeyin ayrıcalığını anlatır: "O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör / Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör."- M. C. Anday. "Sonunda" anlamıyla geciken davranışları bildirmek için kullanılır