Thousands and thousands of soldiers lost their lives.
- Binlerce ve binlerce asker hayatlarını kaybetti.
They expressed satisfaction with their lives.
- Hayatlarından memnun olduklarını ifade ettiler.
Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
He earns his living by teaching English.
- Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
Tom started to feel like his life wasn't worth living.
- Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.
He had various experiences in his life.
- Onun, hayatında çeşitli deneyimleri vardı.
Life isn't a problem to be solved, but a reality to be experienced.
- Hayat çözümlenecek bir problem değildir, ama deneyimlenecek bir gerçekliktir.
When the Moon and Sun are in a perfect line, it is called a total eclipse. These are very rare. Most people only see one in their lifetime.
- Ay ve güneş mükemmel bir çizgi olduğunda buna tam tutulma denir.Bunlar çok nadirdir.Çoğu kişi hayatları boyunca bir tane görür.
Tatoeba: We've got more sentences than your mom could ever say in her lifetime.
- Tatoeba: Annenin hayatı boyunca şimdiye kadar söyleyebildiğinden daha fazla cümleye sahibiz.
Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
- Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
Tom has devoted his life to the anti-nuclear-energy movement.
- Tom, anti-nükleer enerji hareketine hayatını adadı.
The only reason for the existence of a novel is that it does attempt to represent life.
- Bir romanın varlığının tek nedeni hayatı temsil etmek için girişimde bulunmasıdır.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
- Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.
He found it very difficult to adjust himself to life in the new school.
- O, yeni okuldaki hayata kendini alıştırmayı çok zor buldu.
The vampire came back to life in his coffin.
- Vampir tabutunun içinde geri hayata geldi.
Good nutrition is vital for an infant's growth.
- İyi beslenme bir bebeğin büyümesi için hayati önem taşımaktadır.
The elevators in a skyscraper are vital systems.
- Bir gökdelendeki asansörler hayati sistemlerdir.
Tom had one big ambition in life. That was to become a race car driver.
- Tom'un hayatta büyük bir hırsı vardı. O bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.
It was a race against the clock to save Fadil's life.
- Fadıl'ın hayatını kurtarmak için zamana karşı bir yarıştı.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
- Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
Yaşamak için yaptığın iş nedir?
- Hayatını nasıl kazanıyorsun?