Tom has a vivid imagination.
- Tom'un etkili bir hayal gücü var.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
I dream of going to Lithuania and living there.
- Litvanya'ya gitmeyi ve yaşamayı hayal ediyorum.
Claude, an autotropic boy in my class whose skin is green due to chlorophyll, dreams of foresting the moon.
- Claude; sınıfımda klorofil dolayısıyla yeşil tenli olan ototrofik bir çocuk, ayın ormanlaşmasını hayal ediyor.
I never for a moment imagined I'd be able to afford to live in such a fancy house.
- Böyle süslü bir evde yaşayabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
A dragon is a creature of fancy.
- Bir ejderha hayali bir yaratıktır.
Tom seems to be daydreaming.
- Tom hayal kuruyor gibi görünüyor.
Tom is always daydreaming.
- Tom her zaman hayal kuruyor.
Tom lives in a fantasy world.
- Tom bir hayal dünyasında yaşıyor.
Sometimes reality and fantasy are hard to distinguish.
- Bazen gerçek ve hayali ayırt etmek zordur.
Chaplin was visionary.
- Chaplin hayalperestti.
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
My daughter has a make-believe friend.
- Kızımın hayali bir arkadaşı var.
Tom is completely delusional.
- Tom tamamen hayal görüyor.
Tom said that Mary was delusional.
- Tom Mary'nin hayal dünyasında yaşayan olduğunu söyledi.
Tom seems to be daydreaming.
- Tom hayal kuruyor gibi görünüyor.
Tom was daydreaming in class.
- Tom sınıfta hayal kuruyordu.
I think the devil doesn't exist, but man has created him, he has created him in his own image and likeness.
- Şeytanın var olmadığını düşünüyorum, bence insanlık onu yarattı,kendi hayalinde ve tasvirinde
I could not image how cruel he was at that time.
- Ben onun o zaman ne kadar acımasız olduğunu hayal edemiyordum.
As he walked along, his brain was busy planning hundreds of wonderful things, building hundreds of castles in the air.
- O yürürken onun beyni yüzlerce harika şeyler planlamakla, yüzlerce hayaller kurmakla meşguldü.
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
Man is born without teeth, without hair, and without illusions. And he dies the same way: without teeth, without hair, and without illusions.
- İnsanlar dişleri olmadan, saçları olmadan, hayalleri olmadan doğarlar. Ve aynı şekilde ölürler: dişleri olmadan, saçları olmadan ve hayalleri olmadan.
Everything is just an illusion.
- Her şey bir hayalden ibaret.
Do ghosts have shadows?
- Hayaletlerin gölgeleri var mı?
The Phantom slowly, gravely, silently, approached.
- Hayalet yavaş yavaş, ciddi, sessizce yaklaştı.
I woke up in the middle of the night and saw a strange, scary shape on my bed.
- Gecenin ortasında uyandım ve yatağımda garip, korkunç bir hayalet gördüm.