Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

having probability; affording probability; probable; likely

listen to the pronunciation of having probability; affording probability; probable; likely
İngilizce - Türkçe

having probability; affording probability; probable; likely teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

like
{f} sevmek

Onu sevmekten başka çaren yok. - You can't help but like him.

Onları sevmekten başka çaren yok. - You can't help but like them.

like
{s} gibi

Ayrılmayacaklar gibi görünüyor. - It sounds like they're not going to leave.

Stanford Üniversitesi, Larry Page ve Sergey Brin gibi girişimcileri yetiştirdi. - Stanford University has educated entrepreneurs like Larry Page and Sergey Brin.

like
likes and dislikes sevdiği ve beğenmediği şeyler
like
{e} gibi, -e benzer
like
dilemek

Özür dilemek istiyorum. - I'd like to apologize.

Oğlum adına özür dilemek istiyorum. - I'd like to apologise on behalf of my son.

like
-imsi
like
sonek -ımsı
like
sempati duymak
like
eşit

Bütün renkleri eşit derecede severim. - I like all the colors equally.

Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür. - True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.

like
{i}

Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu. - When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.

Eşi, bir baca gibi sigara içiyor. - Her husband smokes like a chimney.

like
{f} hoşlanmak, sevmek; beğenmek. like a bolt out of the k.dili. beklenmedik bir şekilde, birdenbire
like
rağbet etmek
like
müşabih
like
benzeri

Ben erkek kardeşime benzerim. - I am like my brother.

Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim. - I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.

like
istemek

O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor! - That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!

like
-miş gibi
like
{i} beğeni

Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum. - I like the way Mary looks.

Bu ceketi beğeniyorum. Onu deneyebilir miyim? - I like this coat. May I try it on?

like
güya
like
(İnşaat) gibi, beğenmek
İngilizce - İngilizce
like