havaya

listen to the pronunciation of havaya
Türkçe - İngilizce
aloft
1. upward, up. 2. uselessly, to no avail, in vain
blown off
holds up
hava
weather

Luckily, the weather turned out fine. - Çok şükür hava düzeldi.

I don't want to talk about the weather. - Hava hakkında konuşmak istemiyorum.

hava
(Hukuk) air

Water is as precious as air. - Su da hava kadar değerlidir.

I'm at the airport now. - Şimdi havaalanındayım.

havaya kaldırmak
put up
havaya girmek
Attitudinize
havaya alışmak
acclimatize
havaya alıştırmak
acclimate
havaya atma
toss
havaya atmak
send up
havaya atmak
toss up
havaya atmak
sky
havaya atılan hedef
skeet
havaya atılan hedef
clay pigeon
havaya atılan hedefleri vurma
trap shooting
havaya atılan hedefleri vurma
skeet shooting
havaya doğru
skywards
havaya doğru
skyward
havaya doğru olan
skyward
havaya fırlatma
(Hukuk) launching
havaya gitmek
to go up in smoke
havaya gitmek
to be in vain, be wasted
havaya kaldırmak
hold up
havaya kaldırmak
throw up
havaya kaldırmak
upraise
havaya kalkmak
levitate
havaya kalkık
retrousse
havaya kavis yapan top
screwball
havaya pala/kılıç sallamak
to waste one's energy
havaya savurmak
1. to throw (something) up into the air. 2. to spend (money) foolishly, throw (money) to the winds
havaya savurmak
to waste
havaya uçmak
blow up
havaya uçmak
a) to blow up, to explode b) to go up in smoke
havaya uçmak
to be blown up, be blown sky-high
havaya uçmak
go up
havaya uçurmak
blast
havaya uçurmak
to blow (something) up
havaya uçurmak
to blow sth up, to blast, to explode
havaya uçurmak
explode
havaya vurulan top
(tenis) lob
havaya yükselme
levitation
hava postası; özel hava nakliye görevi; satıhtan havaya füze
(Askeri) space available mail; special airlift mission; surface-to-air misilse
havadan havaya
air-to-air
havadan havaya arayüz
(Askeri) air-to-air interface
havadan havaya füze
(Askeri) air-to-air missile
hava
spirit

The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather. - Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.

hava
surrounding air
hava
service

Pilots communicate with airport services by radio. - Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.

Is there bus service to the airport? - Havalimanına otobüs servisi var mı?

hava
tone
hava
aura
hava
naught

The naughty girl assumed an air of innocence. - Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.

hava
nil
hava
(Ticaret) common property
hava
ether
hava
showing-off
hava
boisterous
hava
{i} flavour
yerden havaya
(Askeri) ground-to air
hava
{i} flavor
hava
ostentation
hava
climate

The climate here is colder than I expected. - Hava burada umduğumdan daha soğuk.

He will soon get used to the climate here. - Yakında buradaki havaya alışacaktır.

hava
mood

I'm really not in the mood for this. - Gerçekten bunun için havamda değilim.

Tom seems to be in no mood to participate. - Tom katılmak için havasında görünmüyor.

hava
tune
hava
bubble

Rose was blowing bubbles. - Rose hava kabarcıkları üflüyordu.

hava
the element
hava
flourish
hava
style
hava
the air
hava
to air
hava
{i} splash
hava
air of
Hava
(Askeri) Advisory Group for Aerospace Research and Development
açık havaya uygun
fair weather
ağzını havaya açmak
to be left empty-handed
denizden havaya ara birim; tek kuruluş unsuru
(Askeri) sea-to-air interface; single agency item
fesini havaya atmak
colloq . to jump for joy
geliştirilmiş orta menzilli havadan havaya fırlatılan füze
(Askeri) advanced medium-range air-to-air missile
hava
ambience
hava
airs

Tom is always putting on airs. - Tom her zaman hava atıyor.

The airspace around the airport was closed temporarily. - Havaalanı uçuşlara geçici olarak kapatıldı.

hava
law air rights
hava
strain

Air traffic controllers are under severe mental strain. - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.

hava
swank
hava
showing off

He's just showing off in front of the girls. - Tek yaptığı kızların önünde hava atmak.

There were teenagers in the park showing off on their skateboards. - Parkta kaykaylarında hava atan gençler vardı.

hava
ambiance
hava
aroma
hava
splurge
hava
air; weather; atmosphere; climate; air, tune; wind; liking, pleasure; mood; style; attractiveness, charm; showing-off, airs, ostentation; naught, nothing, nil; aerial
hava
sky

Tom told me that he had been skydiving since he was sixteen. - Tom bana on altı yaşından beri hava dalışı yaptığını söyledi.

The sky is likely to clear up. - Hava muhtemelen açacak.

hava
mus. pitch of a note
hava
melody, tune, air
hava
one's pleasure, whim; mood, humor, state of mind
hava
atmospheric
hava
atmosphere, prevailing emotional state
hava
shades
hava
nothing, bosh
hava
flavour [Brit.]
hava
wind, breeze
hava
aerial

The aircraft was conducting aerial reconnaissance. - Uçak havadan keşif yapıyor.

hava
air, atmosphere
hava
airs, affectation
hava
wind

It's windier today than it was yesterday. - Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.

Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society. - Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunları hepsi,ara sıra, modern toplumu etkilenmiştir.

hava
atmosphere

The higher in the atmosphere you travel, the less air there is. - Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.

The hotel has a homey atmosphere. - Otelin ev gibi havası var.

hava
environment, social environment
hava
aero

Tom is an unemployed aeronautical engineer. - Tom işsiz bir havacılık mühendisidir.

Leon works for the German Aerospace Center. - Leon Alman Havacılık ve Uzay Merkezi için çalışıyor.

hava
style, style of expression
hava
side
hava
vanity
hava
music

Music surrounds our lives like air. - Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.

hava
smell

The air smells like spring flowers. - Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.

Even the air smelled different. - Hava bile farklı kokuyordu.

hava
cavatina
hava
mien
havaya girmek
get pumped up about something
her havaya elverişli
all weather
kâğıt şeritlerin havaya fırlatıldığı geçit
ticker tape parade
külahını havaya atmak
to be beside oneself with joy
külahını havaya atmak
to be very happy, be on cloud nine
parayı havaya atmak
flip the coin
temiz havaya çıkmak
to go out and get some fresh air
topları havaya atıp tutmak
juggle
topu havaya vurmak
lob
uçakla havaya yazı yazan kimse
skywriter
yerden havaya füze
surface-to-air missile
yerden havaya güdümlü füze
(Askeri,Bilgisayar) ground air guided missile
İngilizce - İngilizce

havaya teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

Hava
{i} female first name (Hebrew)
Türkçe - Türkçe

havaya teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

HAVA
(Osmanlı Dönemi) Müzikte ezgili ses, sad
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı
HAVA
(Osmanlı Dönemi) (Hevâ) Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. Cevv. Yer ile gök arası
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Hafif yel
Hava
esir
Hava
ambiyans
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz. Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
hava
Müzik parçalarında tür: "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık."- S. F. Abasıyanık
hava
Keyif, âlem
hava
Duygular
hava
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik: "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki, bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar."- H. Taner
hava
Bir kimsenin durumunu belirten özellik
hava
Gökyüzü
hava
Çevreyi kuşatan boşluk
hava
Meteorolojik olayların bütünü: "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu."- M. Ş. Esendal
hava
Esinti
hava
Meteorolojik olayların bütünü
hava
Gökyüzü doğrultusunda
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
hava
Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
hava
Müzik parçalarında tür
hava
Tarz, üslûp
hava
Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..."- Y. Z. Ortaç
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu: "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın."- R. N. Güntekin
hava
Tarz, üslup: "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans: "Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız."- S. F. Abasıyanık
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz vb
hava
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
havaya