Hiç kimse ülkemden nefret etmek istemedi.
- Nobody wanted to hate my country.
Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
- To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
- Some people hate to argue.
Ondan nefret etmemin nedeni bu.
- This is why I hate him.
O, ona bir kazak satın aldı, ama o renginden nefret etti.
- She bought him a sweater, but he hated the color.
Fred benden nefret ettiğini söyleyecek kadar uzağa gitti.
- Fred went so far as to say that he had hated me.
Sen gerçekten nefret dolusun!
- You're really hateful!
Saygısız, saldırgan ve nefret dolu cümleler yazmaktan kaçınmamız gerekir.
- We should avoid writing sentences that are disrespectful, offensive or hateful.
Tom'un Mary hakkında böylesine iğrenç şeyler söylediğine inanamıyorum.
- I can't believe that Tom said such hateful things about Mary.
Sen gerçekten nefret dolusun!
- You're really hateful!
Saygısız, saldırgan ve nefret dolu cümleler yazmaktan kaçınmamız gerekir.
- We should avoid writing sentences that are disrespectful, offensive or hateful.
He gave me a look filled with pure hate.