Felicja, Łazarz adında yakışıklı bir adamla evli.
- Felicja is married to a handsome man called Lazarz.
O, yakışıklı ve akıllıdır.
- He is handsome and clever.
Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
- The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
- He had handsome dark eyes with long lashes.
Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.
- That actor is both handsome and skillful.
O, büyük ve yakışıklıydı.
- He was big and handsome.
Ona cömert bir aylık maaş ödenir.
- He is paid a handsome monthly salary.
Cömertçe ödüllendirileceksin.
- You will be rewarded handsomely.
Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
- A handsome man is a good reason to go to hell.
O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
- He is handsome. In addition, he is good at sport.
He . . . accumulated a handsome sum of money. - V. Knox.
Handsome is as handsome does. - Old Proverb.