Raporu ona uzatmak istedim ama unuttum.
- I intended to hand the paper to him, but I forgot to.
Yapman gereken tek şey bu kitabı ona uzatmak.
- All you have to do is to hand this book to him.
Saatin akrep ve yelkovanı altından yapılmış.
- The hands of the clock are made of gold.
Tom'un onun üstesinden gelmesine izin vermek en iyisi.
- It's best to let Tom handle it.
En iyisi onunla başa çıkmamıza izin vermektir.
- It's best to let us handle it.
Saatin akrep ve yelkovanı altından yapılmış.
- The hands of the clock are made of gold.
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Bir taraftan ağır kayıplar verdik fakat diğer taraftan deneyimden birçok şey öğrendik.
- On the one hand we suffered a heavy loss, but on the other hand we learned a great deal from the experience.
Onunla çok ustaca başa çıktın.
- You handled that very skillfully.
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
Kalabalık kazananı coşkuyla alkışladı.
- The crowd gave the winner a big hand.
Tüm öğrenciler alkışladılar.
- All the students clapped their hands.
Elde beş parmak vardır.
- The hand has five fingers.
Elin beş parmağı var: başparmak, işaret parmağı, orta parmak, yüzük parmağı ve serçe parmak.
- The hand has five fingers: the thumb, the index finger, the middle finger, the ring finger, and the pinky.
Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.
- That actor is both handsome and skillful.
Amatör şarkıcı eller aşağı yetenek yarışmasında birincilik ödülünü almıştır.
- The amateur singer won first in the talent show hands down.
Mary yakışıklı bir itfaiyecil tarafından kurtarıldı.
- Mary was rescued by a handsome firefighter.
Kurtarma ekipleri depremin kurbanlarına malzeme dağıtacak.
- The rescue workers are going to hand out supplies to the victims of the earthquake.
Bir erkeğin elinde bir demet çiçek varsa, bu onun botanik çalışmayacağı, fakat anatomi çalışacağı anlamına gelir.
- If a guy has got a bunch of flowers in his hand, it means that he is going to practise not botany, but anatomy.
Bana yardım edebilir misin?
- Can you give me a hand?
Yardım edebilir miyim?
- Can I give you a hand?
Aleti ustalıkla idare etti.
- He handled the tool skillfully.
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
Onun yanında getirdiği çocuk çok yakışıklıydı.
- The boy who she brought with her was very handsome.
Tom Mary'nin yanında onun elinden tutarak oturdu.
- Tom sat next Mary, holding her hand.
Bir grup öğrenci, 3 boyutlu bir yazıcı kullanarak ortopedik bir el hazırladı.
- A group of students built an orthopaedic hand using a 3-D printer.
Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.
- Tom is never on hand when I want him.
Lütfen bu kitabı el altında tutun.
- Please keep this book at hand.
El altında ekstra birkaç bataryaya sahip olmak asla kötü bir fikir değil.
- Having a few extra batteries handy is never a bad idea.
İşler biraz kontrolden çıktı.
- Things got a little out of hand.
İsyan kontrolden çıktı.
- The riot got out of hand.
Tom turuncu bir tulum giyiyordu ve elleri önünde kelepçeliydi.
- Tom was wearing an orange jumpsuit and his hands were cuffed in front of him.
O, sol eli ile kapı kolunu çevirdi.
- He turned the doorknob with his left hand.
Bu makineyi idare etmek kolaydır.
- This machine is easy to handle.
Adam polise teslim edildi.
- The man was handed over to the police.
Adam çocuğu elinden tuttu.
- The man took the boy by the hand.
Topu yakalamak için elini kaldırdı.
- He put up his hand to catch the ball.
Bir tavşanı elle yakalamak zordur.
- It is difficult to catch a rabbit by hand.
Işıl ışıl gülümseyen anne, bebeğine elini uzattı.
- The mother extended her hand to her baby, smiling brightly.
Tom bardağa biraz süt koydu ve Mary'ye uzattı.
- Tom poured some milk into a glass and handed it to Mary.
Ben oldukça iyi bir işçiyim.
- I'm a pretty good handyman.
İşçinin öğle on ikide gelmesi bekleniyordu fakat birkaç saattir bir trafik sıkışıklığında sıkıştı.
- The handyman was supposed to arrive at twelve noon, but got stuck in a traffic jam for a few hours.
O, özürlülere yardım etmek için hayatını adadı.
- She devoted her life to helping the handicapped.
Gerçekten sana yardım etmek isterim, ama ellerim bağlı.
- I would really like to help you, but my hands are tied.
Zeki ama bir yandan da sık sık dikkatsizce hatalar yapıyor.
- He is clever, but on the other hand he often makes careless mistakes.
Bir yandan, yer ucuz. Öte yandan, çok sıcak.
- On the one hand, the place is cheap. On the other hand, it's too hot.
Adam çocuğu elinden tuttu.
- The man took the boy by the hand.
Naomi çantasını bir elinden diğerine aldı.
- Naomi shifted her bag from one hand to the other.
Sana yardım edebilir miyim?
- Could I give you a hand?
Bana yardım edebilir misin?
- Could you lend me a hand?
Annem iyi bir el yazısına sahiptir.
- My mother has good handwriting.
Onun el yazısı kötüdür.
- His handwriting is bad.
tobacco manufacturing A bundle of tobacco leaves tied together.
An index or pointer on a dial; such as the hour or minute hand of a clock.
On this hand and that hand, were hangings.
Four inches, a hand’s breadth, used in measuring the height of horses.
This fabric has a smooth, soft hand'.
a good hand.
Give him a hand.
an old hand at speaking.
he handed them the letter.
Given under my Hand and Seal of the State this 1st Day of January, 2010.
Bob gave Alice a hand to move the furniture.
to buy at second hand (when no longer in the producer’s hand, or when not new).
Forasmuch as many have taken in hand to set forth in order a declaration of those things which are most surely believed among us.
... archaeologist are still at work here the task at hand is gigantic giving the size ...
... hand-painted those suckers, every one of them. ...