I felt weak in the knees.
- Dizlerimde halsizlik hissettim.
I just felt slow and sluggish.
- Ben sadece yavaş ve halsiz hissettim.
He's known to appear sluggish.
- Onun halsiz göründüğü bilinmektedir.
Tom is very groggy and disoriented.
- Tom çok halsiz ve şaşırmış.
Do you think Tom is still groggy?
- Tom'un hâlâ halsiz olduğunu düşünüyor musun?
The old lady has been rather feeble since her illness.
- Yaşlı bayan hastalığından beri oldukça halsiz.
We were tired out after our long walk.
- Uzun yürüyüşümüzden sonra halsiz düşmüştük.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
She breathed in deeply and started to tell about her situation.
- O, derin bir nefes alıp hâlini anlatmaya başladı.
We were tired out after our long walk.
- Uzun yürüyüşümüzden sonra halsiz düşmüştük.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
The job offer still stands.
- İş teklifi hâlâ duruyor.
Tom is still standing.
- Tom hâlâ ayakta duruyor.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
The American Government declared a state of emergency.
- Amerikan hükümeti olağanüstü hal ilan etti.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
Fadil still doesn't believe Layla is guilty.
- Fadıl hâlâ Leyla'nın suçlu olduğuna inanmıyor.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
One of England's kings abdicated the throne in order to marry a commoner.
- İngiltere krallarından biri, halktan biriyle evlenmek için tahttan çekildi.
The water temperature's still low so you're not going to swim, are you?
- Su sıcaklığı hala düşük, bu nedenle yüzmeye gitmeyeceksiniz, tamam mı?
He is in good temper.
- O, iyi bir ruh hali içinde.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In case of fire, call 119.
- Yangın haline, 119'u ara.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
The matter is all settled.
- Sorun tamamen halledildi.
Fighting won't settle anything.
- Döğüş hiçbir şeyi halletmez.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
- Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
- Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.