She breathed in deeply and started to tell about her situation.
- O, derin bir nefes alıp hâlini anlatmaya başladı.
The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Gelişmiş bir ülke olsa bile Abd'de hala bazı çok yoksul insanlar var.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
Layla became irresistible.
- Leyla karşı konulmaz hale geldi.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
The job offer still stands.
- İş teklifi hâlâ duruyor.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
Fighting won't settle anything.
- Döğüş hiçbir şeyi halletmez.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
I can still see my mother's face.
- Annemin yüzünü hâlâ görebiliyorum.
The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
One of England's kings abdicated the throne in order to marry a commoner.
- İngiltere krallarından biri, halktan biriyle evlenmek için tahttan çekildi.
I don't care who your father is. You still have to follow my orders.
- Babanın kim olduğu umurumda değil. Hala benim emirlerime uymak zorundasın.
Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir ruh hali var.
The water temperature's still low so you're not going to swim, are you?
- Su sıcaklığı hala düşük, bu nedenle yüzmeye gitmeyeceksiniz, tamam mı?
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
After her sickness, she's only a shadow of her former self.
- O, hastalığından sonra, eski halinin sadece bir gölgesidir.
The plural form of 'person' is 'people', not 'persons'.
- 'person''ın çoğul hali 'people''dır, 'persons' değildir.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
He was in a bad mood, which was rare for him.
- O kötü bir ruh hali içinde, bu onun için nadirdi.
I've got to figure this out.
- Bunu halletmek zorundayım.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
All prepositions take the nominative.
- Tüm edatlar, yalın haldedir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.
"...«trajedi»ler bi-eyyi-hâl manzum olmak ve beş ve¬yâhûd üç fasla münkasım bulunmak lâzımdır." (Nâmık Kemal, Mukaddime-i Celal).
... are aware of hal ...