The burden is light on the shoulder.
- Sorumluluk omuzda hafiftir.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
- Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
We have a mild winter this year.
- Bu yıl hafif bir kış var.
I have a mild pain here.
- Burada hafif bir ağrım var.
Ten people were slightly injured in the accident.
- On kişi kazada hafif yaralandı.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight.
- Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.
This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight.
- İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.
I like my coffee weak.
- Kahvemi hafif severim.
I'd like my coffee weak.
- Kahvemi hafif istiyorum.
Someone tapped me on the shoulder.
- Birisi omuzuma hafifçe vurdu.
Tom felt someone tap him on the shoulder.
- Tom birinin hafifçe omuzuna dokunduğunu hissetti.
I think you underestimate them.
- Sanırım onları hafife alıyorsun.
You shouldn't take those things for granted.
- Bu şeyleri hafife almamalısın.
She gave the door a gentle push.
- O, kapıyı hafifçe itti.
Tom whispered softly to Mary.
- Tom Mary'ye hafifçe fısıldadı.
The candle's flame is flickering in the soft breeze.
- Mumun alevi hafif rüzgarda titriyor.
Tom knocked lightly on Mary's door.
- Tom Mary'nin kapısını hafifçe çaldı.
Tom kissed Mary lightly on the cheek.
- Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.