When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
- Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
The burden is light on the shoulder.
- Sorumluluk omuzda hafiftir.
We have a mild winter this year.
- Bu yıl hafif bir kış var.
Taiwanese food is milder than Indian food.
- Tayvan yemeği, Hint yemeğinden daha hafiftir.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
Ten people were slightly injured in the accident.
- On kişi kazada hafif yaralandı.
This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight.
- Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.
This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight.
- İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.
I like my coffee weak.
- Kahvemi hafif severim.
I'd like my coffee weak.
- Kahvemi hafif istiyorum.
Tom tapped on the window.
- Tom pencereye hafifçe vurdu.
Tom tapped Mary on the shoulder.
- Tom Mary'nin omzuna hafifçe vurdu.
I think you underestimate them.
- Sanırım onları hafife alıyorsun.
I think you underestimate him.
- Sanırım onu hafife alıyorsun.
She gave the door a gentle push.
- O, kapıyı hafifçe itti.
Just close your eyes, whispered Tom, and when Mary closed her eyes, he kissed her softly on the lips.
- Tom Sadece gözlerini kapat. diye fısıldadı ve Mary gözlerini kapatınca, onun dudaklarını hafifçe öptü.
The dog barked softly.
- Köpek hafifçe havladı.
Tom kissed Mary lightly on the lips.
- Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.
Tom kissed Mary lightly on the cheek.
- Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.