Tom stared sadly out the window.
- Tom hüzünle pencereden dışarıya baktı.
Smiling sadly, she began to talk.
- O, hüzünle gülümseyerek konuşmaya başladı.
He got sad after reading the letter.
- Mektubu okuduktan sonra hüzünlendi.
I like to feel sad. I know that most people try to avoid any kind of sad feeling. But I think that is wrong.
- Hüzünlenmeyi seviyorum. Çoğu insanın üzücü duygudan kaçmaya çalıştığını biliyorum. Fakat sanırım bu yanlış.
Your eyes were full of sadness.
- Gözlerin hüzün doluydu.
Her face reflects disgust and sadness, rather than anger.
- Onun yüzü öfkeden daha ziyade tiksinme ve hüzün yansıtıyor.
As long as we're together, all the sorrow is nothing but an occasion to become closer.
- İkimiz olduktan sonra, bütün bu hüzünler, sıcak bir yakınlaşma için bahanedir.
I suddenly became very sad.
- Birdenbire çok hüzünlendim.
Don't give me such a sad look.
- Bana böyle hüzünlü bakma.