When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
Many parents take pride in their children.
- Birçok anne-baba çocuklarıyla gurur duyuyor.
His vainglory put the Republic at risk.
- Onun boş gururu cumhuriyeti tehlikeye attı.
Vanity and pride are different things, though the words are often used synonymously.
- Her ne kadar sıkça eş anlamlı olarak kullanılsalar da; kibir ve gurur farklı şeylerdir.
His vainglory put the Republic at risk.
- Onun boş gururu cumhuriyeti tehlikeye attı.
It was not one of my proudest moments.
- O en gurur verici anlarımdan biriydi.
It was the proudest moment of my life.
- Hayatımın en gurur verici anıydı.
She is proud of her students.
- O, öğrencileriyle gurur duymaktadır.
Keiko is proud of her family.
- Keiko ailesiyle gurur duymaktadır.
He's every reason to be proud of his son.
- Oğluyla gurur duymak için her türlü nedeni var.
He's every reason to be proud of his son.
- Oğluyla gurur duymak için her türlü nedeni var.
He takes pride in his work.
- O işinden gurur duymaktadır.
He's every reason to be proud of his son.
- Oğluyla gurur duymak için her türlü nedeni var.
She prides herself on her skill in cooking.
- Yemek pişirme yeteneğiyle ilgili kendisiyle gurur duyar.
We took pride in our strength.
- Gücümüzle gurur duyduk.
Tom must be proud of himself.
- Tom kendisiyle gurur duymalı.
Well done! Your parents must be proud of you.
- Helal olsun sana! Ailen seninle gurur duyuyor olmalı.
His vainglory put the Republic at risk.
- Onun boş gururu cumhuriyeti tehlikeye attı.