Yaşlanmak istemiyorlar.
- They don't want to grow old.
Seninle yaşlanmak istiyorum.
- I want to grow old with you.
Biz yaşlandıkça, hafızamız zayıflar.
- As we grow older, our memory becomes weaker.
O, asla yaşlanıyor gibi görünmüyor.
- He never seems to grow older.
Japonya nüfusunun yaşlanmasına karşı koymaya çalışıyor.
- Japan is trying to cope with the aging of its population.
Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
- Physical changes are directly related to aging.
İlaç firması yaşlanma sürecini durdurmak için hayat iksirini arıyor.
- The pharmaceutical company is looking for the Elixir of Life to stop the ageing process.
Yaşlanma ölmek zorunda olduğunuz bir hastalıktır.
- Ageing is a disease that you must die of.
O yaşlanan film yıldızı üç kez yüz gerdirme ameliyatı oldu.
- That aging film star has had three facelifts.
O, hızla yaşlanıyordu.
- She was aging quickly.