Zaman en güçlü kederi yumuşatır.
- Time tames the strongest grief.
Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
- War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
Keder en kötü acılardan biridir.
- Grief is one of the worst sufferings.
Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
- War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
Onun konuşması onu üzüntüsünden uzaklaştırdı.
- His talk distracted her from grief.
Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.
- I hope that incident won't cause you any grief when you try to leave the country.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
Mary kederli bir şekilde kızını gömdü.
- Mary sorrowfully buried her daughter.
Mary kederli bir şekilde babasını gömdü.
- Mary sorrowfully buried her father.
Joy üzüntüden altüst olmuştu.
- Joy was mingled with sorrow.
Eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.
- He felt great sorrow when his wife died.
İkimiz olduktan sonra, bütün bu hüzünler, sıcak bir yakınlaşma için bahanedir.
- As long as we're together, all the sorrow is nothing but an occasion to become closer.
Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
- No words can express her deep sorrow.
Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.
- The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own.
The betrayal caused Jeff grief.
Surely, he hath borne our griefs, and carried our sorrows. -Isaiah 53:4.
These elves and half-elves and wizards, they would come to grief perhaps. (J.R.R. Tolkien).
Fred was giving me grief over the money I owed him.
Her elbow has been giving her grief.
... to pursue my grief my career ...