Allan şanslıydı ve vergi muhasebesi sınavını geçti.
- Allan was lucky and passed the tax accountant examination.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
İyi ki kimse ıslanmadı.
- Luckily nobody got wet.
İyi ki, Tom oradaydı.
- Luckily, Tom was there.
Allah'tan Tom orada değildi.
- Luckily, Tom wasn't there.
Allah'tan, Tom yaralı değildi.
- Luckily, Tom wasn't injured.
Çok şükür hava düzeldi.
- Luckily, the weather turned out fine.
Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
- Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
Neyse ki, Tom bazı ses yatırımları yaptı.
- Luckily, Tom made some sound investments.
Neyse ki bu hafta hava sıcaktı.
- Luckily, it was warm this week.
Bereket versin ki, Tom'u onu yapmamaya ikna edebildim.
- Luckily, I was able to talk Tom out of doing that.
Bereket versin ki kimse öldürülmedi.
- Luckily nobody got killed.
Allahtan, birincilik ödülünü kazandı.
- Luckily, I won first prize.
Allahtan, o iyi bir koltuk buldu.
- Luckily, he found a good seat.
Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.
- Luckily, Tom had some money I could borrow.
Şans eseri o beni görmedi.
- Luckily he did not see me.