Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Bana ikinci bir şans veriliyor.
- I'm being given a second chance.
Öğle yemeğini yemesi için Tom'a sadece on beş dakika veriliyor.
- Tom is only given fifteen minutes to eat his lunch.
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.
- We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing.
İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.
- The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
- Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
- Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
Tom, Mary'ye eski gitarını vermeliydi.
- Tom should've given Mary his old guitar.
Eskiden çok sigara içerdim ama artık sigara içmeyi bıraktım.
- I used to smoke a lot, but I have given up smoking now.
Tom ona verilen suyu içti.
- Tom drank the water that he was given.
Yukarıda verilen örneğe bak.
- See the example given above.
Tom'un bütün istediği onun vermek zorunda olduğu tüm aşkı kabul edecek bir kadın bulmaktı.
- All Tom wanted was to find a woman who would accept all the love he had to give.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Et yemekten vazgeçtim.
- I've given up eating meat.
Tom neredeyse vazgeçti.
- Tom has all but given up.
Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
Bana yapacak bir şey ver.
- Give me something to do.
Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
- The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
Mary telefon numarasını Tom'a verdiğini itiraf etti.
- Mary confessed that she had given Tom her phone number.
Bu gaz kötü bir koku verir.
- This gas gives off a bad smell.
Güzel koku göz önüne alındığında, öğle yemeğinin hazır olduğundan şüphe yok.
- Given the lovely smell, there's no doubting that lunch is ready.
Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- We should give Tom a chance to confess.
Ne demek istediğimi göstermek için size güzel bir örnek vereceğim.
- I will give you a good example to illustrate what I mean.
Askerler kahramanca savaştılar fakat sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
- The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
Doğum günü için Tom'a ne hediye etmek istiyorsun?
- What do you want to give Tom for his birthday?
Bu geceki konser için bana bir çift bilet verildi. Benimle gitmek ister misin?
- I was given a couple of tickets for tonight's concert. Would you like to go with me?
Sana biraz para vermeme ihtiyacın var mı?
- Do you need me to give you some money?
Zengin olsam, ona para vermem.
- Even if I were rich, I wouldn't give money to him.
İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
- Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
Given the current situation, I don't think that's possible.
The manager was given her head to make whatever changes she might deem necessary in the structure of her department.
He had given her head many times, but this time she especially enjoyed it.
They have no God-given right to come whenever they want to.
This chair doesn't have much give.
A friendly voice on the phone welcoming prospective new clients is a must. Don't underestimate the importance of giving good phone.
Guy 1: Man, are u goin to watch the game on Saturday? -Guy 2: It's a given!.
... how best to drive our economy forward. They take it as a given that their objective is ...
... hopefully, I've given you some idea of the complexity behind ...