Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Bana ikinci bir şans veriliyor.
- I'm being given a second chance.
Zaman verilirse, bu sorunu çözebilmeliyiz.
- Given time, we should be able to solve this problem.
Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
- Food and blankets were given to the refugees.
İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.
- The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Yukarıda verilen örneğe bak.
- See the example given above.
İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
- Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
Eskiden çok sigara içerdim ama artık sigara içmeyi bıraktım.
- I used to smoke a lot, but I have given up smoking now.
Belki Tom'a eski bisikletimi vermemeliydim.
- Maybe I shouldn't have given Tom my old bicycle.
Tom ona verilen suyu içti.
- Tom drank the water that he was given.
Verilen zamanda bitirmeliyim.
- I must finish in a given time.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum.
- I would like to give him a present for his birthday.
Sigara içmekten vazgeçtim.
- I've given up smoking.
Et yemekten vazgeçtim.
- I've given up eating meat.
Onu bana ver, lütfen.
- Give it to me, please.
Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.
- I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue.
Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- We should give Tom a chance to confess.
Mary telefon numarasını Tom'a verdiğini itiraf etti.
- Mary confessed that she had given Tom her phone number.
Bu hoş kokulu gülleri sana veriyorum.
- This sweet-scented roses I give to you.
Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
- These wild flowers give off a nice smell.
Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- We should give Tom a chance to confess.
Ne demek istediğimi göstermek için size güzel bir örnek vereceğim.
- I will give you a good example to illustrate what I mean.
Askerler kahramanca savaştılar fakat sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
- The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
Doğum günü için Tom'a ne hediye etmek istiyorsun?
- What do you want to give Tom for his birthday?
Bu geceki konser için bana bir çift bilet verildi. Benimle gitmek ister misin?
- I was given a couple of tickets for tonight's concert. Would you like to go with me?
Zengin olsam, ona para vermem.
- Even if I were rich, I wouldn't give money to him.
Sana biraz para vermeme ihtiyacın var mı?
- Do you need me to give you some money?
İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
- Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
Given the current situation, I don't think that's possible.
The manager was given her head to make whatever changes she might deem necessary in the structure of her department.
He had given her head many times, but this time she especially enjoyed it.
They have no God-given right to come whenever they want to.
This chair doesn't have much give.
A friendly voice on the phone welcoming prospective new clients is a must. Don't underestimate the importance of giving good phone.
Guy 1: Man, are u goin to watch the game on Saturday? -Guy 2: It's a given!.
... rates at any given age in the United States have been dropping by about one-and-a-half ...
... angles on a given situation. ...